EN KANLI VE EN KARANLIK ÖRGÜT: PKK
Türkiye kanlı örgütlerle ilk kez bin dokuz yüz yetmişli yıllarda tanışmıştı. O dönemlerde tüm dünyada sosyalist devrim modası vardı. Mevcut kapitalist düzenlerden hoşlanmayan genellikle genç ve aykırı kesimler bir şekilde; özellikle de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden aldıkları destekle silahlanıp sosyalist devrim için eylemler yapıyorlardı. Dünyada bir salgın bir modaydı bu iş. SSCB'ne komşu oluşumuz, Sovyetler Birliğinin Türkiye ile ilgili özel planlarının oluşu; gençliğin sosyalist devrime karşı ilgisini daha da artırıyordu. Örgütlerin çoğu maddi manevi güçlü devletlerden yardım alıyordu. En büyük düşman; en büyük emperyalist güç olan Amerika idi.
İşin tuhafı en büyük emperyalist güç olduğu söylenen Amerika bir yandan NATO ortaklığımız nedeniyle en stratejik noktalarımızda bizimle birlikte çalışıyor; bir yandan da Türkiye'deki değişik sağ ve sol adıyla anılan örgütlenmelere de yardım ediyordu Vatan kurtarma sevdasına düşmüş gençlik kendi üzerinden oynanan oyunu fark edemiyor; inandıklarını sandıkları kutsal değerler uğruna birbirlerini katlediyorlardı. O dönemdeki örgütlerin hiçbiri ( birkaç münferit çatışma hariç) askere silah doğrultmamıştır. Örgütler daha ziyade birbirlerini yok etmek için birbirleriyle çatışmışlardır. Sosyalist devrim adına çıkılan bu yolda beş binin üzerinde genç birbirini öldürmüştür.
O dönemde bir sürü sosyalist menşeyli silahlı silahsız örgüt kurulmuştu. Bunlardan bir tanesi de Abdullah Öcalan tarafından kurulan Marksist Leninist PKK idi. Başlangıçta diğer sosyalist kökenli örgütler gibi bir örgüttü PKK. O'nu diğerlerinden ayıran özelliği; bu örgütü kuranların Güneydoğulu ve Kürt kökenli oluşları ve Güneydoğu ve Kürt sorununu dillendirmeleriydi.
On iki Eylül seksen ihtilalinden sonra diğer tüm örgütler büyük ölçüde etkisizleştirilmesine rağmen PKK; değişen Türkiye ve dünya konjektörüyle birlikte gelişti ve büyüdü. Büyümesinin en önemli nedenlerinden biri ihtilal hükümetleri ve daha sonra kurulan hükümetlerinin dünyadaki değişimi fark edememiş olmalarıdır.
Sosyalist dünyanın sonu adım adım yaklaşırken etnik milliyetçiliğin dünyada yükselen değer olacağı iyi hesap edilemediği gibi; kurulacak yeni dünyada dünyanın tek emperyalist gücü olarak kalacak olan Amerika'nın Ortadoğu'yla ilgili düşünceleri ve bize bu coğrafyada biçtiği rol de iyi irdelenememiştir.
Amerika hesaplarını gelecek elli ve yüz yıllarla göre yapar. Yaptığı hesapları uygularken de bizzat o ülkelerin zaaflarından faydalanarak hareket eder. Seksenli yılların başında Türkiye'nin gelecekle ilgili muhtemel en önemli zaafı Güneydoğuda yaşayan; bin yıldan beri birlikte yaşamalarına ve ortak bir kültür oluşturup ortak bir ülke kurmalarına rağmen ana dili farklılığından dolayı Kürt'lerdir.
Türkler ve Kürtler Anadolu coğrafyasında bin yıldan beri birlikte yaşamışlardır. Osmanlı'nın en zor zamanlarında bile birlikte hareket etmişler Cumhuriyeti birlikte kurmuşlardır. Cumhuriyet kurulurken Anayasasına Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkes Türk'tür ibaresini koymuş; Türk sözcüğünü de tarif ederken Bu topraklarda yaşayan ve kendini Türk hisseden herkes Türk'tür demiştir. Yani bu coğrafyada yaşayan birbirinden farklı hiçbir etnik farklılığı ön plana çıkarmamıştır. Türklük tanımıyla da bir ırkı ifade etmekten ziyade sosyo kültürel bir toplumsal yapı anlatmıştır..
Tüm bunlara rağmen Türkiye ile ilgili hesabı olan dış güçler; başta ABD ve AB ülkeleri Türkiye'nin Kürt zaafını bir yumuşak karın olarak görmüşler ve Türkiye ile ilgili tüm kirli hesaplarını Kürtler ve PKK üzerinden yürütmüşlerdir.
Aslında biz yirmi altı yıldan beri yalnızca PKK ile savaşmıyoruz. Bu coğrafyada bizim ve ülkemizle ilgili gizli ve kirli hesapları olan herkesle savaşıyoruz. Bu konuyu seksenli yıllarda en çok dillendiren yiğit bir adam vardı. Adı Uğur Mumcu'ydu. Yıllarca PKK'yı, onun arkasındaki kararlık güçleri, PKK'nın kirli para trafiğini (uyuşturucu kaçakçığı) yazdı durdu. Gelecekteki en büyük tehdidin PKK ve irtica olduğunu yazdığı için vurdular onu.
PKK yirmi altı yılda elli bin insanımızın ölümüne sebep oldu. Arkasındaki güçler onu kukla gibi oynatan, piyon gibi kullanan ABD, AB ülkeleri ve İsrail'dir. Zaten PKK'nın arkasında böylesine büyük ve karanlık güçler olmasa hala PKK'dan bahsediyor olmamız mümkün olmazdı.