KARANLIK SULARDA - 1

.

KARANLIK SULARDA - 1HANGİ AMERİKA? KOMŞUMUZ AMERİKA

            Aşağıda okuyacağınız yazıyı Irak'ın henüz yeni işgal edildiği günlerde; yine bu gazetede yazmışım.

            Dünden beri dinlediğim en önemli haber; bir sabotaj sonucu öldürülen jandarma genel komutanı Eşref Bitlis'in 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a sunduğu rapor. Sayın Bitlis sunduğu raporda özetle; özel bir yasayla Güneydoğu ve Kuzey Irak bölgesinde görev yapması yasalara göre kısıtlı “çekiç güç”ün PKK ile doğrudan ilişki içinde olduğu ve böyle devam ederse yalnızca  PKK ile değil; PKK ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri ve tüm Avrupa ülkeleriyle savaşmak zorunda kalacağımızı anlatıyordu. Bu raporu ve bu raporla ilgili daha kapsamlı yazımı “Karanlık Sularda” isimli seri yazımda daha sonra yazacağım. Benim vurgulamak istediğim; otuz yıldan beri biz yalnızca PKK ile savaşmıyoruz. Zaten biz yalnızca PKK ile savaşsaydık şu anda bu savaştan bahsediyor olmazdık. Hatta PKK'dan bahsediyor da olmazdık. Biz asıl savaşı Amerika ve Avrupa Birliği devletleriyle yapıyoruz.

            Yazıyı ve bundan sonra yazacaklarımı okuyunca bana hak vereceksiniz.

            Hepimiz Amerika'yı az çok biliriz. Keşfinden sonra Avrupa halklarının güç ve göç yarışına girdiği ve sonunda halklarının çoğu Avrupalı olan şu bizim Amerika'dan söz ediyorum. Uzun yıllar iç savaşların hüküm sürdüğü ve sonunda Amerika Birleşik Devletleri olarak dünya devletleri arasında yerini alan uzun yıllar kendine bağlı eyaletler arasında uyum sağlamaya çalışan bunu başardıktan sonra da dünya siyasetinin sürekli en belirleyicisi olan Amerika...

            Özellikle 2. Dünya Savaşından sonra "emperyalizm"in bayrağını Fransa ve İngiltere'den devralarak dünyayı işine geldiği gibi şekillendiren Amerika.. Ve Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünyanın tek süper gücü olarak dünyayı tek başına yönlendiren ülke Amerika..

            Dünyanın tek süper gücü olmak ve dünyaya tek başına şekil vermek kolay değil.  Uzun vadeli, emek isteyen stratejiler gerektiriyor elbette bu iş.

            Sovyetler Birliği dağılana kadar biz yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti Amerikanın en iyi ve en sadık müttefikiydik. Şartlar hep bunu gerektiriyordu nedense...

            Ve zaten nedense biz Amerika'ya bir şekilde maddi ve manevi borçluyduk. Ülkemizi bu güne kadar adam gibi idare edemediğimiz için Amerika'ya hep maddi ve manevi borçlu kalıyorduk.

            Ülke insanı olarak Amerika'yı en çok sevdiğimiz gün herhalde Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye iade edildiği gündü. Bu hareket hepimizde Türk-Amerikan dostluğu adına hayranlık uyandırmıştı.

            Hiçbirimiz bu hareketin satranç tahtasındaki piyon hareketi olduğunu ve piyonun bize bilerek verilmiş olduğunu anlayamadı. Halbuki bilmeliydik ki Amerika eğer bir piyon veriyorsa gerisinden mutlaka bir fil, bir kale hatta bir vezir isterdi...

            Amerika'nın gerçek yüzünü Irak işgalinden sonra yani bize komşu olduktan sonra anlamaya başladık. Ve Amerika'yla satranç oynadığımızı Amerika bize komşu oluktan sonra öğrenebildik... Hangimiz bir Peşmerge aşiret reisinin bir gün Irak cumhurbaşkanı olacağını düşünebilirdi... Bir gün; Kuzey Irak'ın kuzeyinde yaşayan PKK'lıların Amerikalılar tarafından satranç tahtasında fil veya kale olarak karşımıza çıkarılacağını hangimiz bilebilirdik... Gerçi her şeyi anlasak bile çok uzun yıllar müttefik olmuş bir ülkenin askerlerinin başına çuval geçirilmesinin nedenini galiba hiç anlamayacağız. Bu eylemin satranç oyununda neyin karşılığı olduğunu da hiç öğrenemeyeceğiz...

            Amerika şimdi Vietnam'dan daha büyük bir batakta olduğunu yeni anlamaya başladı.  Ama oyunun kuralları hiç değişmedi. O hala satranç oyunundaki kurnazlıkların peşinde.

            Aslında satranç oyunu bir zeka oyunudur. Mutlaka kurnazlık gerektiren hamleler gerekir satranç oynarken. Ama oyunun tamamını kurnazlıklarla ve kurnaz hamlelerle oynayanlar bu oyunda "şah-mat" diyemedikleri gibi; bir gün birinin kulağına "şah-mat" dediğini duyuverir.

            Elbette bizim Amerika'ya "şah-mat" diyecek gücümüz ve dayanışmamız yok. Ama zaman öylesine büyük bir güç ki; şartlar böyle devam ederse dünyadaki

Her hangi bir güç Amerika'ya "şah-mat" diyemese bile Amerikan halkı bir gün Amerikanın Irak işgaline sebep olan, Amerika'yı Türkiye'ye komşu yapan bu günkü yönetime "şah-mat" diyecektir.

            Galiba bizim en büyük tesellimiz de Amerika'da kaç Amerika olduğunu bile öğrenemeden Amerikan halkının bir gün bu yönetime "şah mat" demesi olacaktır...

           

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri