KAHKAHALAR ORADALAR

Güven KARABENLİ

Uzun beyaz saçlı, beyaz sakallı adam üzerinde pamuk yığınlarını anımsatan bulutlar kümelenmiş kat kat tepelere uzun uzun, baktı. Sonra o bulutlara bir dalıp bir çıkan kuşlara, kuşların kondukları zeytin dallarına, kıpkırmızı sandal ağaçlarına, sandal ağaçlarının diplerindeki dağ çileklerine, bu çilekleri birer birer yuvalarına taşıyan, hop hop hoplayan, hopladıkça kuyruklarını dimdik havaya kaldıran sincaplara da baktı. O böyle bakarken ormanın derinliklerinde, duvarlarından sular damlayan bir mağaraya sığınmış kahkahalar artık hatırlanıp hayata dönmeyi bekliyorlardı. Çünkü yıllar önce uzun bir adam gelmiş bütün kahkahaları zindanlara atmış, bu kahkahaların bazıları nasılsa kurtulmuş, sonunda bu mağaraya sığınmışlardı.

Uzun adam bununla da kalmamış bir takım kanunlar icat etmiş, yalnız kahkahaları değil gülenleri, hatta gülümseyenleri bile cezalandırmaya başlamıştı.

İnsanlar gülmüyor, gülemiyor ama yine de şikayet etmiyordu. Uzun adam karar verdiyse bir bildiği vardır diyor kuzu kuzu gülmüyorlardı.

Bu kadarı da fazla diye düşündü, bir iç çekti beyaz saçlı, beyaz sakallı adam ve kahkahaların saklandığı mağaradan içeri girdi. Zaten onlara bu mağarayı o bulmuştu. Hemen etrafını aldılar. Hepsini dinledi. Uzun kahkahaları kısa kahkahaları, terbiyesiz kahkahaları, utangaç kahkahaları, yalancı kahkahaları, hepsini hepsini dinledi. O kadar güldü ki midesine ağrılar girdi. Hatta bir ara nefesi kesildi ölüyorum zannetti.

Sonunda hepsiyle birer birer vedalaştı ve kahkahalar atarak mağaradan dışarı çıktı. Şimdi gidiyorum ama söz veriyorum sizi sonunda kurtaracağım buradan dedi.

Yağmurdan ve akan sulardan taşları çıkmış patikadan aşağı inerken hala kahkahalar atıyor, bir yandan aman bir gören, duyan olur diye sağ eliyle ağzını kapatıyor, bir yandan ormandaki kuşları rahatsız etmemeye çalışıyordu.