İzmir, ülke sanatına sanatçılarıyla fazlasıyla destek oluyor. İzmir’de yetişip İstanbul’da ülkemizin parmakla gösterilen sanatçıların sayısı o kadar fazla ki, parmakla saymakla bitmez.
Sanat dünyasında şu söze çok sık rastlanır: İzmir’de yetişip İstanbul’da ünlü oldu. Gerçekten de şair, yazar, ressam, tiyatro oyuncularına bir göz atalım. İşte orada İzmir gerçeği ortaya çıkacaktır. Şarkıcı, türkücü, mankenleri bunun dışında tutmamıza karşın İzmir sanatçı yetiştiriyor diye ne kadar övünsek azdır.
Son yıllarda en çok satanlar, haftanın kitabı, ayın kitabı, yılın en çok satılan kitaplarında yine İzmirli bir adı görüyoruz. Bu kişi bir İzmir aşığı, bir İzmir hanımefendisi Cana Tan’dan başkası değil. Çocuk, gençlik kitaplarıyla sanat, kültür dünyasına girip büyük bir yol alan Canan Tan gerçek bir İzmirli. Yazdığı kitaplarında İzmir’dir onun mekanı. Romanlarında İzmir’i tanıtır. Tarihi, coğrafyası, geleneği göreneği, yiyeceği, içeceğiyle. Kemeraltı’nı gezeriz satırlarında. Asansör’dür, Karşıyaka’dır, Alsancak’tır soluk soluğa okuduğumuz satırların mekanı. Roman kahramanıyla paragraflar arasında geziniriz, onca yıllık İzmirli olmamıza rağmen kenti daha iyi öğreniriz.
Piraye romanıyla kendi okuyucu kitlesini oluşturdu. İlk romandan sonra yazılan roman ve öyküler okuyucuda bir tutkuya dönüştü. Piyasada, okuyucu aleminde bir Canan Tan fırtınası esiyor, denirse abartılmış olmaz. Kitap fuarlarında bir kitabını, bir imzasını alabilmek, birlikte fotoğraf çektirmek için saatlerce kuyrukta beklemenin tadı hiçbir şeye değişilmiyor ki, yaşlısı, genci; kadını, erkeği imza saatinden saatlerce önce kitap evinin standında başlıyor beklemeye.
Tüm kitap fuarlarında, söyleşiye gittiği yerlerde aynı manzarayla karşılaşıyorsunuz. Bu görüntüden tüm Egeli, İzmirliler gurur duyuyor. İmza günlerinde sürekli güler yüzlü, sevecen, alçak gönüllü bir tavırla kitaplarını imzalıyor. Kısacık zamana dünyaların sığdığı söyleşiler yapılıyor, mutluluğun doruklarda kartal olduğunun somutlaştığı fotoğraflar karelerinde zaman donduruluyor.
Canan Tan ile tanışmamız aynı yayınevlerinde çalışmamızdan kaynaklandı. Yayınevinin etkinliklerine birlikte katıldık. Ülkemizdeki kitap fuarlarına katıldık. Okul söyleşilerinde konuşmaları paylaştık. Televizyon programlarında konuştuk, bazı konuları tartıştık. Uzun yolculuklara yazar arkadaşlarla katıldık. Bu topluluklarda hemen hemen tek takıldığım, şaka yaptığım kişidir sevgili Canan Tan. Bana Savaş kardeşim, der. Ben de öyle bir ablam olduğu için büyük onur ve mutluluk duyarım. Cana ablam, şakayı, gülmeyi seven biridir. Hani insan güldüğü kadar insandır, özdeyişini kanıtlarken Molyer’i de doğrular. Gülmeyi seven insanlar yaşama olumlu bakanlardır. Adam gülmek, kıs kıs gülmemektir önemli olan. Canan Tan, doğası gereği güzel gülen bir dosttur. Kıs kıs gülenleri de sevmediğini iyi bilirim. Kimseyle yarışmaz, rakibi kendisidir. Bu yönü bir başka özelliğidir.
Orhan Tan, Canan Tan’ın eşine Orhan abi, derim. Bu güzel ikilinin kızları kolejden öğrencimiz olur. Bu yönüyle de velimizdir. Yıllar önce takılırdım cana Tan’a: “sayın veli, sayın veli, sizin çocuk bizi ediyor deli..” Tatlı tatlı güler, ay Savaş vallahi çok alemsin, derdi.
Kitaplarıyla milyonlara seslenen, okuyucuya ulaşan Cana Tan’ı yakından tanısalar okuyucuları daha çok seveceklerine eminim. Kitap fuarlarındaki bir iki dakikalık görüşmelerinde bile okuyucularının yüzündeki mutluluğu yakalayabiliyorum.
İzmir’in gururu yazar Canan tan’la ne kadar övünsek azdır…