Ülkenin birindeki ücra bir kasabada fi tarihinde bir kaymakam kasabaya bir duyuru yapmış.
Kasabada ailesi bakıma muhtaç olan ,çocuklarına süt alamayan insanlar varmış. Bunların çocukları en azından taze süt içsinler ,bebecikler,çocuklar hiç olmazsa sütten faydalanabilsin diye halka bir duyuru yapmış.
Kasabanın ortasındaki su havuzunu temizletmiş. Havuzun başında bekçi olmayacakmış. Her gece durumu müsait olan insanlar bu havuza bir kova süt döksünler. Bu havuzda biriken süt kasabanın fakir ailelerine dağıtılsın.
Kasaba halkı zengininden fakirine bu habere çok sevinmiş. Herkes bu iyi yürekli kaymakamı takdir etmiş.
Gece olmuş. İnsanlar birer birer ağzı kapalı süt kovalarını havuzun başına getirmişler. Herkes getirdiğini sırayla havuza dökmüş. Havuzun toz almasın diye üstüne branda gibi bir bez gerildiğinden kimse de havuza dökülen sütü göremiyormuş.
Sabah olmuş. Kaymakam ,beraberindeki hizmetlilerle havuza gitmiş.Havuzdaki sütü bakır kaplara koyup belirledikleri ailelere dağıtacaklar.
Havuzun üzerine konulmuş olan bezi kaldırdıklarında gördüklerine şaşırıp kalmışlar. Üzülmüşler. Çünkü havuzda süt namına bir şey yokmuş. Havuz ağzına kadar su ile dolmuş.
İşin aslı ;havuza süt getirecek olan insanların hepsi de
‘’Nasıl olsa herkes bir kova süt getiriyor, bu kadar sütün içinde ben süt yerine su getirsem anlaşılmaz’’ diye düşünürek havuza süt yerine su dökmüşler.
Herkeste aynı cin fikirlilik olduğundan kimse havuza süt getirmemiş.
İşte bir memleket böyle batar.
Kötü gidişi değiştirmeyi hep başkasından bekleriz.
Hepimize yönelik bir tehdit olduğunda sanki başımıza hiçbir şey gelmeyecekmiş gibi rahat davranırız.
Hep birilerinin çıkıp bizi kurtarmasını bekleriz. Bir kahraman dileriz.
Oysa kahramanlar sık gelmezler. Üstelik sahtesi de boldur.