İşimiz zor hem çok zor

.

Gazeteciliğin zor olanı yaşadığınız bölgede herhangi bir olayı fotoğraflayıp haber vermeniz değil, haberi yorumlamanızdır.

İşte size bunun nasıl olduğuna dair basit bir örnek

Biliyorsunuz 46. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Yarışının bir etabıda dün ve önceki gün Marmris'te geçti. Biz de diğer ulusal ve yerel gazeteler gibi fotoğrafladık haberini yaptık ve gazetemizde çıkardık. Kimse bu haberden rahatsızlık duymadı bizi arayıp protestolarını bildirmedi. Çünkü haberin içinde kimsye sorulmuş bir soru yoktu

Ama ben eğer bu spor etkinliğini köşemin konusu etseydim ve şu soruları sorsaydım:  “Bu etkinlik için harcanan para ne kadar? Bu etkinlikte neden ülkemiz bisikletçileri hiçbir derece yapamıyor?  Eminim ki bu sorularımdan bir sürü insan rahatsızlık duyacaktı. 

Evet, gazetelerin köşe yazıları haberin yorumlanmış halidir. Bende kendimce haftanın beş günü bu işi yapmaya çalışıyorum. Yorumlarıma öfkelenen de oluyor hak verip tebrik eden de oluyor. Ama sağdan soldan gelen tebriklerden ziyade tepki duyanların seslerini duyuyorum 

Gerçi bunda garipsenecek bir şey yok… Zira bizim ülkemizde gazeteci, yorumunu herhangi bir çıkar grubuna yada siyasetçiye, siyasi partiye yandaş olmadan, halkın gözüyle yapıyorsa hiç kimseye yaranamaz.

İlçemizde bir gerilim var siz eğer bu gerilimin ortaya çıkış sebeplerini objektif ortaya koymaya çalışırsanız bu gerilimin tüm taraflarından zılgıt yiyeceğiniz anlamına gelir

Çoğu kez kendi kendime bile kızdığım oluyor. “Sahi” diyorum  “Üç maymunları oynayarak herkese zeytin dalı uzatmak varken ve suya sabuna dokunmayana, “temiz adam iyi adam” denilen bir ülkede sen niye bu kadar suya sabuna dokunuyorsun?

Yanında güvendiğini birisine “ şu adam şöyle yanlış yapıyor. Bu yanlışın haberini yapayım mı?”  Diye soruyorsun, onun yanıtı hazır:   “boşver başın belaya girer”

Peki diyorsun “şurda şu insanlar çok güzel işlere imza atıyorlar haber yapsak mı?”

 Aldığın yanıt  “Boşveer o güzel işler yapanların rakiplerini kızdırma. Başın ağrır”

Artık anlamak gerekiyor ki bu ülkede “zurnanın zırt deliğini gösterme” cesaretinde olan herkesin başı belaya girer.

Peki, ne yapalım. Ya hiçbirşey yazmayacağız ya bile bile yanlış şeyler yazacağız.  ya da herşeye rağmen bildiğimiz doğrularda direteceğiz. 

İsmet İnönü'nün şu sözünü çok tutarım:  “Bu ülkede namuslu insanlar namussuzlar kadar cesaret sahibi olmadıkça işler yoluna girmez”

Gazetecinin namusu kalemini eğmeden kırmadan yazmaktır. Ben kendimce bunu yapmaya çalışıyorum. 

Ama yazdığım herşey “doğrudur” demiyorum. Yanlış şeylerde yazabilirim haksız eleştirlerim de olabilir Kime karşı olursa olsun haksızlık ettiğimi anladığım an özür dilemeyi de bilenlerdenim.

Yazdığım yazılardan dolayı Manşet'e küsüp aboneliği iptal ettirenler bile oluyormuş! Bunun için de özür dilemem gereken biri varsa herhalde oda Sayın Sabri Kesen'dir

Eee.. ne yapalım Sabri? Böyle bir insana gazete sayfalarını açtıysan  ceremesini de cekeceksin artık..Tabi ki dayanabildiğin yere kadar… 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri