İş bölümü!...

.

Küçük şehirlerin merkezlerinde ve ilçelerinde hatta kasabalarda az çok politikayla uğraşmış olanlar bilirler. Siyasi partilerin teşkilat ya da örgütlerinde yönetim kurulları kendi aralarında iş bölümü yaparlar. Bu iş bölümünün en havalı olduğu yerler de tabii ki iktidar partilerininkilerdir.

                      Mesela bir üyeye derler ki ''sen Milli eğirimden sorumlu  yönetim kurulu üyesisin''

                     Ötekine ''sen emniyet müdürlüğünden sorumlu yönetim kurulu üyesisin ''

                     Başkasına ''Sen hastaneden sorumlu üyesin'' ve saire gibi.

                     Öteden beri saçma gelmiştir. Sorun çıkarmaktan başka da bir işe de yaramaz.

                     O kurumların kendi içerisinde bir hiyerarşik yapısı olduğu, kendi içinde bir denetim mekanizmasına bağlı olduğu hep göz ardı edilir.

                     Bu hadiseler her siyasi partide yaşanan şeylerdir. Hukuk devletine önce kendi içimizde saygı duymamız gerekiyor. Önce kendimizin hukuka biat etmemiz gerekiyor.

                     Bir vatandaş  devlet dairesinde bir sorun yaşarsa neden önce siyasetçiyi arar?

                     Çünkü kolayı odur.

                     Siyasetçilerin çoğu da bu işe alet olurlar.

                     Siyasi partilerin illerdeki, ilçelerdeki beldelerdeki birimlerinin görevi devlet dairelerinde çalışanların  başağrısı olmak mıdır?

                     Onlar sokak sokak, ev ev dolaşıp temsil ettiği partiye üye kazandırmaya en azından sempati kazandırmaya çalışmalıdır. Böyle çalışan parti teşkilatı ya da örgütü olduğunu  sanmıyorum.

                   O yüzden hep hayran olmuşumdur öğrenciyken dayak yemeyi göze alıp da karşılık beklemeden bir ideolojinin peşinden gidenlere.

                         GÜL YAPRAĞI

Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu
taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri