Her zaman olduğu gibi; ateş, yine düştüğü yeri yaktı... Dün Şemdinli'deki Aktütün Karakolu'na yapılan PKK saldırısında 15 evlâdımızı daha kaybettik... Elbette hepimiz üzüldük, hepimizin yüreği yandı...
Ancak, her kim çok üzüldük dese de, şehit askerlerin ailesi kadar hiç kimse üzülemez, onların yüreği kadar hiç kimsenin yüreği yanamaz... Demiş ya atalarımız; Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar!
Çünkü; ateş, düştüğü yeri yakar!
Olaya duygusal boyuttan bakarsak, durum böyle... Ne var ki; bir de sorulması gereken sorular var ve bunlara doğru cevap verilmediği sürece yürekler yanmaya, ocaklar sönmeye ve analar ağlamaya devam eder!..
ORALAR BBG EVİ Mİ, PKK EVİ Mİ?
Ne yalan söyleyeyim;
Olayı ilk duyduğumda, İkinci Dağlıca mı? sorusu geldi aklıma...
Evet, ikinci Dağlıca mı?
Öyle ya;
Tıpkı Dağlıca'da olduğu gibi, Aktütün Karakolu'na yapılan saldırıda da, ihmaller var!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bu karakol, son 15 yıl içinde, tam 3-4 saldırıya maruz kalmış ve o karakolda bugüne kadar 43 şehit verilmiş!..
Bu, demektir ki;
Karakolun zayıf bir noktası var... Bu zayıflık, bugüne kadar acaba niye tahkim edilmedi?..
İkincisi... PKK'lı teröristler pusu filân kurmuyor, doğrudan saldırıyor ve bunu güpegündüz yapıyor!.. Hem de, 4 kilometre öteden ve yürüyerek geliyorlar!.. Üzerlerinde de ağır silâhlar var!.. Dahası, 400-500 kişilik bir grupla saldırıyorlar ve 3-4 saatlik çatışmadan sonra, arkalarında 25 ölü bırakarak geri çekiliyorlar!.. Bu 3-4 saatlik çatışma esnasında, niye helikopter veya uçak desteği yok?.. 400-500 terörist, niye kuşatılmadı, niye imha edilmedi?..
Dahası istihbarat nerede?..
Uydular nerede?..
Türkiye ile anlık istihbarat paylaşımı yapan ABD nerede?..
O an, ABD istihbaratına güvenen Genelkurmay eski Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın 17 Aralık 2007 tarihli gazetelerde yer alan sözleri geliyor gözlerimin önüne...
Org. Büyükanıt diyordu ki;
Dün gece hiç uyumadım... Harekâtı anı anına Genelkurmay'da görüntülü olarak çıplak gözle izledim... TSK'nın geldiği düzeyi gördük, gururlandık... Kış da olsa, kar da yağsa, mağarada da olsalar, bulup vururuz... Artık bizim için onların kampları BBG Evi gibidir...
Bu nasıl BBG Evidir, bu nasıl gözetlemedir ki; adamlar karda-kışta değil, mağaradan çıkarak da değil, 4 kilometre ötedeki kamptan üstelik güpegündüz yürüyerek geliyor ve biz, onları görmüyoruz!..
Çuvallar dolusu para ödenerek alınan teçhizatlara ne oldu?.. Bırakın termal kameraları filân, dürbünlere ne oldu?..
Üstelik, bu adamlar Kuzey Irakta değil, Türk topraklarında 4 kilometre yürüyor ve karakola saldırıyor ama, onları ne ABD uyduları görüyor, ne de dürbünler!..
Dönüş yolunu da, ellerini-kollarını sallayarak katediyorlar ya, daha ne diyeyim?..
Bu, nasıl iştir anlayamadım!..
DAĞLICA'NIN HESABI SORULSAYDI!
Şunu düşünüyorum:
Eğer Dağlıca Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik'ten hesap sorulabilseydi, PKK böyle bir baskına cür'et edebilir miydi acaba?..
Dağlıca sorularına, doğru ve inandırıcı cevap verilebilseydi, ikinci bir Dağlıca yaşanır mıydı?
Biliyorsunuz; 13 askerimizin şehit olduğu, 8 askerimizin de PKK tarafından kaçırıldığı Dağlıca konusunda, cevapsız kalan sorular şunlardı:
* PKK'nın saldırı hazırlığında olduğu, 2 gün önceye kadar biliniyordu da neden tedbir alınmadı, niçin destek istenmedi?
* PKK'lıların birliğimize 8 km uzakta termal kameraya yakalanmalarından sonra neden sadece 3 adet havan topu saldırısıyla yetinildi?.. Neden teröristlerin tespit edildiği, karargâha bildirilerek yardım istenmedi?
* Bazı medya organlarına yansıyan 'telsizlerin susturulduğu' iddiası ne kadar doğru?.. Zira yaralı asker, Biz onların telsiz konuşmalarını dinleyebiliyorduk diyor. PKK telsizleri çekerken, nasıl oluyor da askerî telsizler susturulabiliyor?
* Askerî telsizler susturulduysa, kim ve nasıl susturuyor? Daha önce Şırnak'ta 13 askerin şehit edilmesinin ardından da telsizlerin susturulduğu iddia edilmişti... O zamandan bugüne hiçbir tedbir alınmadı mı?
* Askerler, yüzlerce PKK'lının kendilerine doğru geldiğini gördüğü ve hatta seslerini bile duyabilecek kadar yakın olduklarını söylediği halde neden yaklaşmalarına izin verdi?
* Çatışma gece yarısı saat 00.20'de başladığı halde helikopterler neden 03.45'te geldi? Telsiz bağlantıları kesikse helikopterler haberi nereden aldılar?.. Telsiz bağlantıları varsa, neden geciktiler?
YARBAY-ERGENEKONCU İLİŞKİSİ
Evet, aylarca bu sorulara cevap aradık ve en azından Dağlıca Tabur Komutanı'nın görevden alınmasını bekledik!..
Ama, sorulara cevap vermesi gerekenler, Yarbay'a yönelik eleştirilere cevap verdiler ve onun aslanlar gibi görevinin başında olduğunu açıkladılar!
Evet; 13 askerimiz toprağın altındaydı ama Yarbay Dirik, aslanlar gibi görevinin başındaydı!..
Ehh, ne diyelim;
Vatan sağolsun deyip, yüreğimize taş bağladık...
Öyle ya;
Yarbay Onur Dirik bir askerdi ve bu ülkede herkes hesap verirdi ama askerler asla hesap vermezlerdi!.. Çünkü onlar, hata yapmazlar(!)dı!..
Baskın anında düğünde eğleniyor bile olsalar!!!..
Evet, evet; onlar hata yapmaz(!)lardı!..
Ergenekon Terör Örgütü üyesi bir kadına Dağlıca Taburu'nun krokisini gönderseler bile...
Olayı biliyor olmalısınız..
20 Ağustos 2008 tarihli Taraf'ta yer alan bir haberde, şöyle bir iddia vardı:
13 askerin şehit edildiği Dağlıca'nın komutanı Yarbay Dirik, Ergenekon sanığı Asuman Özdemir'e, baskın öncesinde taburun stratejik fotoğraflarını göndermiş.
Ergenekon iddianamesinin ekleri, sanıklardan Asuman Özdemir ile Onur Dirik'in yazışmasını da kapsıyor. Dirik, baskından bir yıl önce Özdemir'e Dağlıca'yı anlatmış.
Dirik'in Özdemir'e gönderdiği fotoğrafların üzerindeki notlarda, askerlerin konuşlandığı tepeler, stratejik noktalar ve intikal yolları gibi ayrıntılı bilgiler yer alıyor.
Askerî sırları böylesine uluorta ifşâ eden bir komutanın vatana ihanetten yargılanmasını veya en azından görevden alınmasını beklersiniz değil mi?..
Nerdeeee!.. Yarbay Onur Dirik, uzun süre aslanlar gibi görevinin başında kalmaya devam etti... Daha sonra da, Afyon'da konuşlu İkmal Komutanlığı Lojistik Şube Müdürlüğü'ne tayin edildi!..
Herhalde söylemeye gerek yok...
Haklarındaki iddialardan dolayı Şaban Dişli'lerin istifa ettiği, Deniz Feneri Derneği yöneticilerinin yargılanıp hapsedildiği, Dengir Mir Mehmet Fırat'ların 70 milyonun önünde hesap verdiği bir dünyada; 13 askeri şehit veren bir taburun komutanı ne hesap verdi, ne de istifa etti!..
Tam aksine taltif edildi... Hem de askerî sırları ifşa etmesine rağmen!..
Sorarım size;
Böyle bir ülkede PKK saldırıları durur mu?.. Hele de, PKK denilen bu terör örgütünün, bir başka terör örgütü olan Ergenekon yapılanması ile işbirliği içinde olduğu ve ortak eylemler gerçekleştirdikleri ortaya çıkmışsa!..
ALTINOVA DA ERGENEKON'UN İŞİ!
Muhabirimiz Kenan Kıran'ın bugünkü 1. sayfamızda yer alan ve Balıkesir-Altınova'daki saldırıyı deşifre eden haberi, son derece ilginç!..
Bu saldırı için, dünkü manşetimizde Bu da Ergenekon işi demiştik... Bugün ise, Kenan Kıran'ın haberi, Ergenekon'u ele veren belgelerle dolu!..
Kenan Kıran'ın haberine göre;
Ergenekon Terör Örgütü iddianamesinde; Ergenekon'un Mersin'in yanı sıra Balıkesir'i de pilot bölge seçtiği ve bu ilde gizli bir yapılanmaya gittiğine yönelik belgenin yer aldığı ortaya çıkmış!..
Ergenekon tutuklusu Kuvayı Milliye Derneği Ankara Şube Başkanı Bekir Öztürk'ün evine yapılan baskında, Ergenekon'un Balıkesir yapılanmasına ilişkin şok belgeye ulaşılmış...
Bekir Öztürk'e ait bilgisayar içerisinde ele geçirilen belgeye göre; Balıkesir'de yaşayan Ergenekon sanığı Tuğrul Derme'nin, Balıkesir'de gençleri örgütlemek için Bekir Öztürk'ten izin istediği ve kendisine görev verilmesi halinde, gençleri bir hücre yapılanması içerisinde örgütleyebileceğini belirttiği öğrenilmiş!..
Kimileri aksini iddia etse de, bana göre; Altınova'daki olayların da, Aktütün Karakolu'na yapılan saldırının da, kesinlikle ama kesinlikle Ergenekon'la bağlantısı var!..
Hem, Kurtlar Vadisi'ndeki bir sahnede, kendisinin tutuklanmasını isteyen Savcı'ya ne diyordu Büyük İskender;
Beni burada tuttuğun her an, Türkiye'den bir şey gidecek!.. Can gidecek, kan gidecek, mal-mülk gidecek!.. Ben buradan gidene kadar, patlamadık bomba, ölmedik adam, yaşanmadık kaos kalmayacak!!!
Söyleyin Allah aşkına;
Kurtlar Vadisi'nde yaşanan sahneler, bugün Türkiye'de meydana gelen olaylarla birebir örtüşmüyor mu?
Gerek patlayan bombaların ve gerek PKK saldırılarının artması ile Ergenekon tutukluları arasında hiç mi bağlantı yok?..
İskender Büyük, yoksa Veli Küçük mü?!?..
ASKER KENDİ İŞİNE BAKSA!
Hükümet ve Genelkurmay, elbette tüm bunlara kafa yoruyordur... Dün Başbakan Erdoğan başkanlığında toplanan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nda tüm bunlar herhalde masaya yatırılmış ve ihtimaller gözden geçirilmiştir!..
Zaten, öyle de olmalıdır...
Çünkü askerin görevi, sınır bekçiliğidir, vatanı savunmaktır!..
Askerin görevi;
Ücra dağ başlarında Kur'an Kursu aramak, oraya baskın düzenlemek ve hele hele Suriye'de öğrenci avına girişmek değildir!..
Askerin görevi;
Başta öğrenciler olmak üzere, bu toplumun kılık-kıyafeti ile uğraşmak ve onlara irticacı yaftası asmak değildir!..
Askerin görevi;
CHP'nin kuyruğuna takılıp, Meclis'i boykot ve siyasetçileri aforoz etmek değildir!..
Askerin görevi;
Gazeteler ve gazeteciler arasında akredite ayrımcılığı yaparak onların vatanseverliğini test etmek de değildir!..
Askerin ilk görevi;
Vatanı savunmaktır!.. Terörle ve teröristlerle mücadele etmektir!..
Askerin ilk görevi;
Terörle mücadele yaparken; eksikleri, açıkları, hataları ve hele de ihanetleri olan her kimse onların yakasına yapışıp, hesap sormaktır!..
Bunu yapamayan; hangi konumda veya hangi rütbede olursa olsun, istifa eder...
Çünkü analar; evlâtlarını şehit olsunlar diye doğurmuyor!..
Tamam, vatan sağolsun ama;
Anaların kınalı kuzuları da sağ olsun!..
Hani o kampanyalar?
Pamukova'da meydana gelen hızlı tren kazasında 37 kişi ölmüş ve hemen ardından linç kampanyası başlatılmıştı...
Özellikle kartel gazetelerinin sürdürdüğü yargısız infaz kampanyasında Demiryolları Genel Müdürü'nün ve hatta Ulaştırma Bakanı'nın istifası isteniyordu... CHP ise, bununla da yetinmiyor ve Başbakan'ın da istifasını istiyordu!..
Pamukova'da, hem de kaza sonucu 37 kişi öldü!.
Aktütün Karakolu'nda ise 3. saldırı yaşandı ve bugüne kadar 43 askerimiz şehit oldu!.. Üstelik de; bu bir kaza değil, güpegündüz yapılan bir terör saldırısı!..
Dahası, her an beklenmesi gereken bir saldırı!..
Ancak, hiç kimsenin ağzından istifa lâfı çıkmıyor!..
Hiç kimsenin de istifa etmeye niyeti yok!..
Acaba, 3 defa saldırıya uğrayan ve 43 şehit verilen bir yer karakol değil de, meselâ demiryolu olsaydı, kartel gazeteleri ve CHP şimdiki gibi dut yemiş bülbüle dönerler miydi?!?