Ha Marmaris, ha Ankara, ha İstanbul… Ya da Çarşamba fark etmez; işini adam gibi yapıyorsan gazetecilik her yerde zordur. Bu sadece gazetecilik için değil, tüm meslekler için geçerli. Ama bizim işin bir farkı var: Kulağında hep bir fısıltı, peşinde hep bir gölge vardır.
En yakının bile kıskanır. Sosyal medyada onlarca haber paylaşır ama tık ses gelmez. Sen ise ta Selanik’ten Marmaris’in gündemine dokunursun, dalga dalga yayılır. İşte o zaman başlar dedikodu… Fitne, fesat, arkadan konuşmalar… 29 yıldır dinliyorum. İlk başlarda kızardım, kırılırdım. Şimdi mi? Bıraktım, istediklerini konuşsunlar.
Benim pusulam okurumdur. Eğer okur “Az bile yazmışsın” diyorsa, doğru yoldayım demektir. Eskiden günlük gazete çıkarırken dönemin belediye başkanına giderdim, “Var mı bir emrin?” diye sorardım. İşimi yapar, keyfime bakardım. Ne gazetemi kapatırdım, ne altımdaki aracı satardım. Pembe haberler yapar, yoluma devam ederdim. Çünkü bilirdim ki gazetecilik, duruş işidir.
Gazetecilikte herkesi memnun etmek mümkün değil. Hele ki bu yaştan sonra kimseye yaranmak gibi bir derdim yok. Bana yıllarca inanmış bir avuç insanın desteği bana yeter. Hayatta tek dileğim, Allah’ın önce sağlık vermesi.
Asla yalan haber yapmadım. Magazin peşinde koşmadım. Özel hayatı deşifre eden haberlere elim değmedi. Hep “Herkesin özel hayatı kendisini ilgilendirir” dedim. Ama konu Marmaris ve Türkiye olunca, işte o zaman beni kimse tutamaz. Gereken neyse, yaparım.
Habercilik, kimin hoşuna gideceğini hesaplayarak yapılmaz. Hakikat bazen acıtır, bazen kızdırır. Ama gerçekleri yazmak, bizim mesleğin şerefidir. Ben işimi yaparım. Beğenen beğenir, beğenmeyen kendi bilir.
Elbette ben de etten kemikten yaratıldım, hatalarım olabilir. Ama aynı hatayı tekrarlamak, hem insanlığıma hem mesleğime yakışmaz. Ölümlü dünyada kibiri, kendini beğenmişliği bir kenara bırakmak gerekir.
Ve şunu da herkes bilsin: Gazeteci de, siyasetçi de kimseye küs olamaz.
Allah'a Emanet Olunuz.
Selanik, 9. Ağustos 2025