Dış Siyaset Üzerine...

.

 Siyaset bir bakıma dengeleri doğru kurma sanatıdır. Dengelerin en değerlisi ve çetini de “amaçlar ile gerçekler” arasındaki uygun dengeyi bulabilmektir. “Ülküler ve gerçekler” desek daha mı açık olur du?

            Gerçeklerden kopuk olarak ülkülerinin ya da amaçlarının ardına düşen siyasetçi “hayalci” olmaktan kurtulamaz. Hayalcilik siyasi uygulamaya dönüşürse hem amaca zarar verir hem de o amaç ardına düşenlere ve düşürülenlere…

            Ülküsüz, amaçsız ve ilkesiz siyaset yapan ve günlük gerçekleri kullanarak siyaseti makam ve dünyalık sahibi yapmak için kullananlara da “fırsatçı” deniliyor. Fırsatçı siyasetçi halkın başında yüktür.

            Siyasetçide ülküler, amaçlar ve ilkeler olmalı ve yolunda yürürken gerçeklerden de kopmamalıdır.

            Bütün bunları siyasetçiler için söylüyorum. Siyasetçi olmayanlar ve siyasetçileri etkilemek konumunda olmayanlar için gözetilmesi gereken gerçeklere gerek yoktur. Onlar ülkü, amaç ve ilkelerini düşüncenin hür ufuklarına savunabilirler.

            Türk Birliği düşüncesini önemseyen siyasetçilerin siyaset planında bugün ve görünebilen gelecekte hedefleri “Türk Devletler Birliği” olmalıdır, diyorum.

            Atatürk'ün 29 Ekim 1933 akşamı Ziraat Bankası Genel Müdürünün odasında çevresine söylediği hedeflerdir. Bugünün gerçekleriyle bağdaşanlar…

            Atatürk'ün o akşam Sovyet Birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkacak Türk Devletlerinden ve onlarla birlik kurmaktan söz etmişti.

            Bugün 7 bağımsız Türk Devleti vardır ve bunlar kendi aralarında AB benzeri bir birliği hedeflemelidirler. Bu devletlerin dışında başka ülkelerde yaşayan Türklerle ilgilenmek ise insani ilişki alanında olmalıdır. Ayrıca bu Türkler Türk Devletlerinin ve Birliğinin bu ülkelerle arasında dostluk köprüleri olarak düşünülmelidir.

            Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk Devlet Birliğinin oluşmasında ve Türkiye'nin Türk Dünyasındaki itibarının sürmesinde kilit olduğunu da unutmamalıyız. “KKTC'yi koruyamazsanız Türk Dünyasında abroyunuz olmaz” cümlesini çok duydum. Abroy, itibar, şeref yerine kullanılan bir kelimedir.

            “KKTC'yi niye tanımıyorlar” sözü ise çok sığ bir yaklaşımdır. Önce Türkiye gerçek anlamıyla tanımalı ve sonra tanıtma çabasına girmelidir. Yoksa AB Giriş Süreci ve benzeri masalların önüne atılan ve az daha yok edilecek olan KKTC'yi kim niye tanısın…

            KKTC uygun bir dengeler döneminde tarihin bize bir armağanı olmuştur. Bunun gerçek ve belgilik değerini iyi bilmeliyiz. Statükoculuğu küfür gibi kullananlara-eğer iyi niyetlilerse-anlatmalıyız ki statüko her zaman kötü değildir.

            Türkiye'nin jeopolitik yolunun “Türk Tarihinin katmanlarıyla, Osmanlı Coğrafyasının imkanları” temelinde şekillenmesi gerektiği bilimlik bir tespittir. Bu tespitten ülkü ve amaç çıkarmak ve gerçeklerle bağdaştırmak ise siyasetçinin görevidir.

            Bu anlamda dış siyasette, tarihten güç alarak Dünya'ya açılmak doğru bir yaklaşımdır. Bütün komşularıyla iyi ilişkiler ve milletlerarası anlaşmazlıklarda hakemlik-elbette- bize yakışır ve yakışıyor.

            Bütün bunları yaparken Dünya Gerçeklerini gözetmek de doğru… Yeter ki oyunu biz kuralım ve dengeleri bozmak isteyenlere karşı da önlemler gerçekleştirebilelim.

            AB ile ilişkileri de artık doğru dengelere oturtmanın tam zamanıdır diye düşünüyorum. AB ile ve Avrupa ülkeleriyle yakın ilişkiye evet, ama giriş süreci denilen tiyatroyu sahneden kaldırmak kaydıyla…

            İran ile çok yakın ve çok sıkı dostluğu ise vazgeçilmez değerde görmek gerekiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri