C.H.P.-1

.

CUMHURİYET HALK FIRKASI

            Geçmişi ve geçmişteki karmaşık olayları bugünün penceresinden bakıp, bugünün koşullarıyla değerlendirmek; o günleri yaşamamışlar için çok kolaydır. Doksan yıla yakın cumhuriyet birikimi ve bu birikimin hayatımızda sağladığı ekonomik, kültürel ve sosyal kolaylıklar yadsınamaz, küçümsenemez.

            Ulusal medyada köşe sahibi genç yazarlar televizyon programlarına çıkıyorlar; sanki ulusal kurtuluş savaşında Mustafa Kemal'in yanındaymış gibi o günlerle ve o günlerde olanlarla ilgili ahkâm kesiyorlar. Hele hele “Cumhuriyet Halk Partisi” dendi mi.. Galiba biraz da başbakanımızın C.H.P. ile ilgili acımasız eleştirilerinden de cesaret buldukları için olsa gerek; önüne gelen ağzına geleni söylüyor. C.H.P'ye söylenmeyen kalmıyor; C.H.P. “tu kaka”.

            Hızını alamayanlar daha ileri gidip lafı; Cumhuriyet'in kurulduğu günlere, Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk'e kadar götürüyorlar. Bu durum; C.H.P.'li olmadığım halde lafın ucu Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin ilk yıllarına dokununca beni bile çok rahatsız ediyor.           Cumhuriyet değerlerinin en önemlilerinden birisi bana göre Cumhuriyet Halk Partisidir. Doğrusunu söylemek gerekirse hayatımın hiçbir döneminde Cumhuriyet Halk Partili olmadım. Son dönemde Kemal Kılıçtaroğlu ile ilgili çok pozitif düşüncelerim olmasında rağmen C.H.P.'li olmayı şimdilik düşünmedim. Zaten yazan bir adamın partili olması şık olmaz.

Öğretmen okulu ve üniversite yıllarımdaki C.H.P. için çekincelerim oldu hep. Özellikle yetmişli yıllarda Sosyalist akımların tüm dünyayı sardığı günlerde; Türk gençleri de etkilenmişti Sosyalist akımlardan. C.H.P.'yi destekleyen ve C.H.P.'de görevli Sosyalist düşünceliler bir geçiş alanı, bir atlama tahtası olarak gördüler C.H.P.'yi hep. Onlar için; Türkiye Cumhuriyeti bir küçük burjuva ülkesi, Mustafa Kemal Atatürk de bir küçük burjuva lideriydi. Ama her şeye rağmen farklı renk ve fraksiyondaki sosyalistler C.H.P.'nin çatısı altında buluşuyorlardı.

Ben bu seri yazılarımda bildiğim, anladığım ve olmasını istediğim Cumhuriyet Halk Partisini anlatmaya çalışacağım. Hem nalına hem mıhına vurmaya çalışarak.

            Sarı saçlı mavi gözlü adam Bandırma Vapuru'na bindiği zaman neler düşünüyordu acaba? Hep o vapuru ve o vapurdaki Mustafa Kemal'i hayal etmişimdir. İstanbul Samsun arasındaki o yol kaç günde bitmiş, Anadolu yolundaki Mustafa Kemal Atatürk o yol boyunca neler düşünmüştür? O yolculukta yanında olmayı, neler yapmayı düşündüğünü bilmeyi çok isterdim.

            Bana göre Osmanlı Hanedanı için kaçınılmaz sonun başlangıcı Bandırma Vapuru'dur. Aslında Osmanlı devleti sarı saçlı mavi gözlü adamın kafasında o vapurda bitti. Ve yine Kurtuluş Savaşı da o vapurda şekillendi. Hatta hatta kazanılan savaştan sonra kurulacak devlet, Misak-ı Milli sınırları da o vapurda belirlendi. Sarı saçlı mavi gözlü adam azgın Karadeniz dalgalarına bakarken; Anadolu'da dolaşacağı illeri, bir sürü şehir meclisi toplantılarından sonra ilan edilecek Büyük Millet meclisini o vapurda hayal etti hep. Biliyor ve hissediyordu; sürekli aklında olan Cumhuriyet çok uzaklarda değildi. 

            Samsun'da O'nu tam arzu ettiği gibi karşıladılar. İnandığı ve güvendiği milleti yanındaydı. Besmeleyle Samsun'da başlattığı kurtuluş hareketi cumhuriyetin ilanıyla milleti adına mutlulukla son buldu. Bu bir mucizeydi. Akılla ve kanla başarıya ulaştırılmış bir mucize.

            Çanakkale Zaferi hariç son iki yüz yıldan beri savaş kazanamamış Osmanlı İmparatorluğu'nun külleri üzerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştu. Bu gerçekten bir mucizeydi.

            Son iki yüz yıldan beri savaşan bir devletin erkekleri savaşlarda öldükleri için; on milyon nüfuslu ülkenin insanları yaşlılar, kadınlar ve çocuklardan ibaretti. Okuma oranı yüzde üçler civarındaydı. Çünkü okur yazarların çoğunu son büyük savaş Çanakkale'de, kalanları da kurtuluş savaşında kaybetmişlerdi.

            Ama her şeye rağmen meclisi olan, bütün dünyaya  cumhuriyet rejimiyle idare edeceklerini ilan ettikleri bir devleti kurabilmişlerdi. Sıra; iki yüz yıldan beri savaşan türlü cefalar çeken bu mazlum halkı cumhuriyetin nimetlerinden faydalandırmaya gelmişti.

            Atatürk'ün emriyle 9 Ekim 1923 yılında kurulan ilk partinin adı Halk Fırkasıydı. Bir yıl sonra ismi değişti ve Cumhuriyet Halk Fırkası oldu. 1935 yılında da Cumhuriyet Halk Partisi olarak ismi ve altı ok olarak amblemi son şeklini aldı.

            23 Nisan 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı, 29 Ekim 1923 yılında cumhuriyetin ilanı, devamında demokrasiye atılan ilk adımın ilk işareti olan ilk partinin Cumhuriyet Halk Partisi'nin kuruluşu; dört bin yıllık tarihi olduğu bilinen Türk İnsanı'nın Anadolu toprakları üzerindeki en yeni ve en büyük devrimiydi.

            Benim yazımın özeti ve ana fikri: Bu ülkeyi kurup bizlere emanet edenlere biraz saygı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Köşe Yazıları Haberleri