BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

Güven KARABENLİ

Dün Marmaris çok güzeldi. Sahilde uzuuun bir yürüyüş yaptım kumların üzerinde, çıplak ayak yürüdüm. Babalarının denizi gibi yüzen, babalarının kumsalı gibi sereserpe rahat rahat yatan turistleri seyrettim. Hırsız gibi korkulu gözlerle kendi ülkelerinde denize girmeye korkan boynu bükük vatandaşlarımızı izledim. O kadar uzun yürümüşüm ki ayaklarımın altı kabarmış acıyor. Sonra eve geldim. Müzik setimi açtım. Önce Chopin(Şopen)sonra Pavarotti iyi geldi, çok iyi geldi.

Ve bugün benim doğum günüm sevgili "F" vitaminlerim.

Yıl 1946. İkinci dünya harbi yeni bitmiş. Uğurlu bir sene. İnsanlar aç. İnsanlar sefil ama mutlular. Herşeyin düzeleceğine, bu acılı günlerin biteceğine inanıyorlar.

Sivas Alibaba mahallesinde toprak damlı tek odalı duvarları kerpiçten bir evde doğum sancıları var. Baş öğretmen Ahmet Karabenli ve Naciye Karabenli'nin evi bu ev. Mayısın yirmi dördü. Çiçekler açmış her yerde. Pembe Isparta gülleri mis gibi kokuyorlar. Beşinci çocuk geliyor sekiz yıl sonra. Ya tekne kazıntısı, ya bir kaza sonucu.

Ayten ablam 14 yaşında ama cin gibi. Faytona atladığı gibi ebeyi alıp geliyor. Babam yok çalışıyor. Mahalledeki kadınlar telaşlı. Bazıları su kaynatıyor, bazıları annemin alnındaki teri siliyorlar. Ev kalabalık. Giren çıkan belli değil.

Bu arada küçük ablam Suzan neler olduğunu anlamaya çalışıyor. Annemin yanına sokmuyorlar kadınlar. Zayıf incecik bacaklı, çelimsiz bir kız çocuğu daha dokuz yaşında ablacığım. Her fırsat bulduğunda avuç avuç toprak yiyor.

Kızıyor Suzan ablam. Evin damına çıkıyor ve evin etrafında dama sarkan dallardan elma toplamaya çalışıyor. Boşluğa basıyor düşüyor ve kolunu kırıyor.

Babama haber uçuyor. Adamcağız apar topar geliyor. Bir yanda karısı doğum yapıyor, bir yanda feryat feryat ağlayan kolu kırık kızı. Neyse hastaneye gidiliyor, faytonla kol alçıya alınıyor. Ablamı eve getirip annemin yanına yatırıyorlar. Başka oda yok ki.

Annem bir yandan doğum sancıları çekiyor, bir yandan ablama kızıyor. "Ömrü kesilesice damda ne işin vardı? Doğumumu da burnumdan getirdin" diyor.

Veee öğleden sonra saat dört sularında bendeniz dünyaya merhaba diyorum. Günlerden Perşembe.

O kadar beyaz bir çocukmuşum ki babam beni kucağına alıp seviyor.( bu önemli bir ayrıntı) Dört kardeşten sonra kucağına alıp sevdiği ilk çocuk ben oluyorum. Babam diğer kardeşlerimi kucağına almamış nedense.

İşte böyle canlarım. Önce adımı "İbrahim koymaya karar veriyorlar, dedemin adı. Dedem evliya kabul edilen ulu bir adam. Tam o sıralar babamın başöğretmenliğini yaptığı okula yeni bir öğretmen tayin oluyor adı "Güven". Anam bu adı duyunca" "yok anaaam ben bu ismi daha çok sevdim. İbrahim olmasın benim oğlumun adı Güven olsun" diyor ve Güven oluyorum.

Herşey aklıma gelirdi de bu yaşa kadar yaşayacağım hiç aklıma gelmezdi.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Kendimi alnımdan öpüyorum.