Boğaziçi Direnişi Ve Gazi Eğitim Deneyimi

Zeki SARIHAN

 

 

 

 

 

Boğaziçi Üniversitesine iktidar partisinden aday olmuş bir akademisyenin atanması, üniversitenin öğrencileri, öğretim üyeleri, mezunları ve velileri tarafından kararlı bir reddiye ile karşılandı. Buna karşılık iktidar cenahı atamayı geri almamaya, rektör de istifa etmeye yanaşmıyor.

Bu karşılıklı zıtlaşmanın günümüz siyasi ortamında nereye varacağını kestirmek zor ise de nihayetinde belirleyici olanın kitlelerin direniş gücü olacağını söyleyebiliriz.

Uzak ve yakın tarihimiz, çeşitli halk kesimlerinin direnişleri karşısında yöneticilerin geri adım attıklarına tanıktır. İktidar, her ne kadar genel seçimlerde seçmenlerin oyu ile ülkeyi yönetme hakkını kazanmış ise de halkın belli bir kesiminin ısrarla reddettiği bir kararı uygulamakta zorlanabilir. Buna verilebilecek son örneklerden biri doğal yaşamı koruma konusunda bazı köy ve kasaba halkının direnişleri sonucu iktidarın kararından vazgeçebiliyor olmasıdır.

Boğaziçi Üniversitesine bir rektörün atanması ve buna karşı gösterilen direnişle, Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin 1968 yılında benzer nedenlerle giriştiği boykot arasında büyük bir benzerlik vardır.

1968 KOŞULLARI

1926 yılında ortaöğretime öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulmuş Gazi Eğitim Enstitüsü, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bir yüksekokuldu. 1968 yılında üçte birine yakın gündüzlü olan 1.500 öğrencisi vardı. O yıl Avrupa’da başlayan öğrenci gençlik hareketleri çok geçmeden Türkiye’ye de sıçramıştı. 1961 Anayasasının verdiği elverişli koşullarda kitleler zaten demokratik hakları için ayaktaydı.

Zamanın Millî Eğitim Bakanı, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğrencilerine, ortaöğretime yapacakları öğretmen atamalarında önceliğin bu okul mezunlarına vereceği vaadi, Gazi Eğitim öğrencilerini ayağa kaldırdı. Kısa süren bir boykot hareketi oldu. Okulun akademi olma talebi öne çıktı. Fakat okulun esaslı bir yönetim sorunu vardı. Akademi haline gelmesi, bu sorunları çözemeyebilirdi. Müdürler, politik amaçlarla sık sık değiştiriliyordu. İstihbarat elemanı olduğu söylenen müdür başyardımcısı, devrimci öğrencileri izletiyor, İç Hizmetler Şefi, bir istihbarat elemanı gibi çalışıyordu. Öğrenci Derneği idarenin baskısı altındaydı.

Gazi Eğitim Öğrenci Derneği, ortak taleplerini belirlemek üzere diğer eğitim enstitülerini de ortak bir toplantıya çağırdı ve bu istekleri saptayarak ilan etti. Fakat Millî Eğitim Bakanlığının, bu istekleri yerine getirmesi beklenemezdi. Bunu üzerine Eğitim Enstitülerinin çoğunda ortak bir dersleri boykot hareketi başladı.

ÖZERKLİK İSTEĞİ

Öğrenci isteklerinin başında adı konulmamış bir özerklik geliyordu. Eğer bu gerçekleşmezse, karşılanacak bütün kazanımlar geçici olabilecek ve her an geri alınabilecekti. Öncelikle okulun yönetim biçimine karar vermek gerekiyordu.

Okulun her bölümünden seçilmiş 11 öğrenciden oluşan Boykot Komitesi (Bu komitenin sözcüsü idim) isteklerinin başına okul müdürünün öğretmenler kurulu tarafından seçilmesini koydu. Düğüm buradaydı. Öte yandan öğrenciler bu demokratik özerkliği başka bir demokratik taleple berkitiyorlardı. Öğrenciler de yönetime katılmalıydı. 11 Bölümün birer öğrenci temsilcisi oy haklarıyla öğretmenler kuruluna katılmalıydılar.

HÜKÜMETİN İLK TEPKİSİ

Boykot, okul konferans salonunda gelenek olduğu üzere bir forumda enine boyuna tartışıldı ve oylanarak alındı. Bütün bölümlerde dersleri boykot başladı. Okul yönetimi ve Bakanlık, bu kararı öğrencilerle görüşmeye bile yanaşmadılar! Okulu kapattıklarını ilan ettiler! Okulun kapanması demek, yatılı öğrencilere artık yemek verilmeyeceği anlamına geliyordu. Buna ek olarak kızlar yatakhanesinin elektriğini de kestiler. Bazı öğrenciler memleketlerine gittiyse de çoğunluk okulda kaldı ve Boykot Komitesinin kararlarına uymaya devam etti. Polisin okulu zorla boşaltacağı gibi söylentiler çıktıysa da iktidar buna cesaret edemedi.

Boykot Komitesinin kurduğu İaşe Komisyonu, Ankara’nın Beşevler ve Bahçelievler semtlerinde dağıttıkları bildiriyle esnaftan yardım istedi. Toplanan yiyecekler öğrencilerin aç kalmasını önledi.

Boykot Komitesi, teksirle çoğalttığı günlük bildirilerle öğrencileri, öğretmenleri ve kamuoyunu gelişmelerden haberdar ediyordu. Memleketlerine giden öğrencilerle de ailelere hitaben bir bildiri gönderildi ve öğrencilerin haklı olduğu anlatıldı.

Okulun öğretim kadrosu, büyük çoğunlukla öğrencilerden yanaydılar. Öğretmenler Kurulu toplantısında, bir öğrenci temsilcisinin dinlenerek isteklerini kendilerinden işitme isteği çoğunlukla kabul edildi. Komite sözcüsü olarak kurulda yaptığım konuşma, öğretmenler arasında büyük bir rahatlık sağladı. Öğrencileri, hükümetin ileri sürdüğü gibi anarşist, bozguncu falan değil, aklı başında kimselerdi ve daha verimli bir eğitim öğretim hayatı istiyorlardı.

BAKANLIK DİZE GELİYOR

Gazi Eğitim Öğrenci Derneği kongresinde yönetim kurulu

17 gün süren boykotta öğrencileri çözmek mümkün olmadı. Bakanlık kamuoyunun da desteğini alan öğretmen ve öğrencilerden kurulu bir grubu dinlemeye karar verdi. Bakanlığın Müsteşarlık makamında Müsteşara isteklerimiz anlatıldı. Bakanlık bu isteklerimizi kabul ederek okulun statüsünü ve işleyişini bir yönetmeliğe bağlamayı kabul etti. İlginç olan, okulda yönetmelik çalışmaları yapılırken bir yandan da uygulamaya geçilmesi oldu. Öğretmenler kurulunda üç müdür adayı belirlendi. Bakanlığa bunlardan birini atama yetkisi de tanınıyordu. Seçilen üç aday da demokrat öğretmenlerdi.

Böylece okuldaki gerilim sona erdi. (Bununla birlikte Bakanlık, usulsüz bir kararla öğrenci önderlerini okuldan temelli çıkarma kararı almak, tepkileri azaltmak için bunların sayısını ikiye indirmek, iki öğretmeni de başka okullara sürmek gibi yollara başvurduysa da öğrenciler Danıştay kararıyla geri döndüler.)

12 MART FAŞİST YÖNETİMİN ÖCÜ

1969’da okulun kavuştuğu bu statü, 1971 yılına kadar sürebildi. 12 Mart 1971’de ordunun sağcı unsurları yönetime el oydular. Bütün üniversite ve yüksekokullarda geniş tutuklamalar yapıldı. Gazi Eğitim Enstitüsü de bundan payını aldı. Öğretmenler Kurulu tarafından seçilmiş olan müdür Naciye Öncül ile başyardımcısı Hilmi Akpınar öğrencilerle birlikte tutuklandı ve sıkıyönetimde yargılandı. Bazı öğretmenler de başka yerlere sürüldüler. Gazi Eğitimde öğretim hayatı çoraklaştı. Burası ülkücülerin bir yuvası haline getirildi. Okulun bazı bölümleri okuldan kopartılarak ayrı bir müdürlük haline getirildi.

Bu anlattıklarımızdan 1968’de iktidarda bulunan Adalet Parti’si iktidarı ile bugünkü iktidarın ortak yönleri olduğu anlaşılmaktadır. Fakat öğrenci hareketleri karşısındaki nihai tutumlarındaki farklılık da gözden kaçmıyor. Bugünkü iktidar, Demirel yönetiminden çok 12 Mart darbecilerini andırıyor.

Sorunun temeli, aşağıdan yukarıya doğu bir demokrasinin inşası mı, yoksa yukarıdan aşağıya doğru bir dayatmanın mı daha doğru olduğuna verilen yanıtta düğümleniyor.  

                                  Gazi Eğitim öğrencileri bir yürüyüşte