BİR RÜYADA GİBİYİZ!

Zeki SARIHAN

Bir süredir bütün insanlık, bir rüyada kâbus görüyor gibiyiz.

Hepimiz, ciğerlerimize ölümcül bir mikrop girmesi, akciğerlerimizi şişirmesi ve bizi boğması riski taşıyoruz.

 

Kim hasta, kim hastalığa yatkın, kim sağlam şüpheli.

 

Öldürücü mikrop yeryüzünde her gün katlanarak yayılıyor.

 

Korona’nın elinde tırpanla gezen korkutucu, merhametsiz bir Azrail gibi bugün bu gece kimi biçeceği belli değil.

 

Albert Camus’nun Veba romanını yaşıyor gibiyiz.

 

Henüz aç değiliz. Ekmeğimiz getiriliyor. Telefonla marketten alışveriş yapmak da mümkün. Ancak yarın ne olacağı belli değil!

 

Böyle sıkıntılı zamanlar insan hayatında görülmez değildir. Annemiz, babamız, kardeşlerimizden biri, evladımız ölür, dünya başımıza yıkılır. Ortalık kararmış gibi olur. Onulmaz olduğunu sandığımız bir hastalığa yakalanırız. Bir ameliyata gireriz. Sağ çıkıp çıkmayacağımız belli değildir. Dağ başında, bir ormanda kayboluruz. Bir deniz kazasında denizde bir tahta parçasına tutunup gelecek kurtarıcıyı bekleyen insanlar gibiyiz.

 

Bir “suç” işlemişizdir. Önce nezarete, sonra hapishaneye atılırız. Bugün çıkacağız, yarın bırakılacağız diye umarken yılarca dört duvar içinde volta atıp ömür tüketirsiniz. Yakınlarınızı cam arkasından görebilirsiniz.

 

Savaş ortamında yaşamak da böyle değil midir? Düşman, topraklarınıza girmiştir! Yaşadığınız yere ne zaman ulaşacaktır? Neyiniz var, neyiniz yok, yağmalayacak, size hakaret edecek, namuslara saldırmaya kalkacaktır. Ya da sizin hükümetinizin emriyle askerleriniz komşu ülkenin topraklarına gereksiz yere saldırmıştır. Her gün onlarca, yüzlerce “düşman” öldürmekle övünenler vardır. Sizin evladınız askerde ise terhisi için nasıl da gün sayarsınız. Şu içinde bulunduğumuz karantina günleri gibi günler geçmez. Terhis günü sanki hiç gelmeyecektir!

 

ÇÖZÜM BİLİMDE

 

Tek güvencemiz tıp bilimi.

 

O ne derse onu yapmak zorundayız.

 

Yaşlı olanlarımız bunun için evlerimize çekildik.  Tıp istiyor diye sık sık ellerimizi sabunluyor, odalarımızı havalandırıyor, ellerimizin değdiği yerleri kolonya ile siliyoruz.

 

Koronavirüs küresel salgını vesilesiyle dua ile bilim, bir kez daha birbirinden kesin çizgilerle ayrıldı. Bilimin yerini duanın alamayacağını salgın gösterdi. Evrim teorisini okul programlarına koymayanlar utanmışlar mıdır? Evrim teorisini bilmeyen bilim adamları herhangi bir virüse karşı aşı üretebilir mi? 

 

Ne yazık ki Türkiye bir süreden beri bu efsuncu kafa ile yönetiliyor. Ancak yumurta kapıya geldiği zaman tıp bilimini hatırlıyorlar. Kafalarındaki örümcek gene de ağlarını örmeye devam ediyorlar. Bu kez de doktorların ve eczacıların kanuni temsilcilerini kurullara almıyorlar!

 

Aslında etkileri zaman içinde kendini gösterecek başka felaketlerle de karşı karşıyayız. “Her şey benden sorulur” inadı, siyasi ayrımcılık, bilimi eğitimden dışlama, hırsızlık, yolsuzluk, halk avcılığı, yerleşik ahlakî değerlerin çökmesi, Korona’dan daha az tahripkâr değil.

 

Bu Korona felaketi, 65 milyon yıl önce dünyaya düşen göktaşı kadar değil, buzul devirleri kadar değil, Belki Birinci ve ikinci Dünya Savaşları kadar da değil ama insanlık tarihinde önemle yer alacak. Bu hastalık masallardaki insan yiyen devler gibi içimizden alacaklarını alıp savuşunca milletler daha iyi mi yönetilecek daha kötü mü? İnsanlığın kaderinin ortak olduğu bilinciyle milletlerarası işbirliğine mi yol açacak? Daha adil bir bölüşümün kapılarını mı aralayacak? Yoksa kalan servetlerin bazı ellerde toplanmasına mı, “Her koyun kendi bacağından” bencilliğini mi güçlendirecek? Şimdilik bilmiyoruz.

 

Can telaşındayız! Birbirimizden uzak duruyoruz. Yakınlarımızı arayıp hal hatır soruyoruz ve birbirimize moral veriyoruz. Renkli camdan ve pencerelerimizden sokakları seyrediyoruz… (23 Mart 2020)