ANA YÜREĞİ

Zeki SARIHAN

Çocukları PKK’ya katılmış Kürt analardan bir kısmı, bir süredir Diyarbakır HDP İl Başkanlığı önünde oturarak HDP yetkililerinden evlatlarının kendilerine teslim edilmesini istiyor. Bu işe tek başına katılan ilk ananın oğlu evlenmeye zorlandığı için evden kaçtığını ve gizlendiğini belirtince eylem sona ermişti. İl binasında oturmaya devam eden ve sayıları giderek artmakta olanların da iddiası, çocukların dağa çıkmasında HDP’lilerin aracılık yaptığı, dolayısıyla onların eve dönmelerini de ancak HDP’lilerin sağlayabileceği yolundadır.

1980’lerden beri evlatları kaybolan, öldürüldüğü zannedilen fakat ölüsüne de ulaşamayan anneler de uzun süredir Beyoğlu’nda Galatasaray Lisesi’nin önünü mekân tutmuş kalabalık bir gruptular. Bunlara Cumartesi Anneleri deniyor. Orada oturmaları polis tarafından yasaklanınca İnsan Hakları Derneği’nin önüne taşındılar ve 754. kez ellerinde fotoğraflarını tuttukları evlatlarının encamını sordular. İşin ilginç tarafı bu anaların da önemli bir kısmının Kürt olduğu anlaşılıyor.

Cumartesi Annelerine gaz sıktıran İçişleri bakanının Diyarbakır'daki annelerin yanında oturarak destek vermesi, her şeyi açıklamaya yetiyor.

Diyarbakır’daki eylemin Cumartesi Annelerinden kopya edildiği açık. Bu  iki eylem de müzmin Kürt sorununun ana yüreğinde açtığı derin yaranın ifadesinden başka bir şey değildir.

O ana yüreğidir ki, dokuz ay karnında taşıdığı, bin bir emek ve sevgiyle büyüttüğü, soyunun sürmesinde güvence gördüğü evlatlarını daima yanı başında görmek ister. Evladı gurbete, askere giderken de zorunlu olarak evlenip aileden ayrılırken de gözyaşlarını tutamaz. Bu nedenledir ki evlat acısı başka hiçbir acıya benzemez. Tavuklardan farelere, aslan ve kaplandan tavşanlara kadar doğal hayatta gördüğümüz dişilerdeki yavrularını korumak için her türlü tehlikeyi göze alma yetisi, doğanın dişilere bahşettiği ortak bir özelliktir.

Diyarbakır’daki oturma eylemi üzerine harekete geçen iktidar çevrelerinin tutumu ise soru işaretleriyle doludur. Onların ana yüreğinin acılarını dindirmek diye bir kaygılarının olmadığı, şimdiye kadar yürüttükleri savaşçı politikalardan anlaşılıyor. Hiçbir şüphe yoktur ki, bundan sonra bütün anaların yürek acısı, Türkiye insan haklarına dayalı, demokratik ve barış içinde yaşanan bir ülke olduğu zaman dinecektir. Ülkenin batısından duyulamayan daha ne çok ana feryadı, Doğu ve Güneydoğu’daki evlerde ve mezarlıklarda göklere yükselmiştir.

Diyarbakır’daki oturma eylemi, iktidar bloğunun uzun süredir başarmaya çalıştığı ve beka meselesi saydığı bir çabanın merkezine oturmuş gibidir. Amaç CHP ile HDP’nin arasını açarak HDP’nin ittifak dışına atılması, Meclis’e girmesinin önlenmesi, böylece Meclis çoğunluğunun Millet İttifakı tarafında elde edilmesi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin de garantiye alınmasıdır.

Bu olay hakkında CHP ve HDP’'den, özellikle Selahattin Demirtaş tarafından yapılan kapsamlı açıklamalar doyurucudur.

Bu oturma eyleminin yol açtığı olumlu bir sonuç vardır ki bu, Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüşlerin yeniden dile gelmesine vesile olmasıdır.

Şurası bilinmelidir ki, HDP, dağa çıkan gençleri geri döndürecek bir kudrete sahip değildir. 1970’lerden beri binlerce Kürt gencinin dağa çıktığı, alınan bütün güvenlik önlemlerine rağmen dağa çıkma akımının durdurulamadığını devlet de görüyor. Bunun tarihsel ve sosyal derin nedenleri var. Bütün yurttaşları üzen ve kaygılandıran bu iç savaşın durdurulması için sorunun kaynağına inmek ve buna göre bir çözüm projesini hayata geçirmek gerekiyor. Dünyada bu konudaki tecrübeleri incelemek bile yeter. 

NOT: Birkaç gündür köyümdeyim. Kiminle iki laf ettiysem bu konudaki görüşünü sordum. Verilen yanıtlar şaşırtıcı derecede birbirine benziyordu ve yukarıda yazdıklarıma uygundu. Milletimizin ferasetine hayran kaldım.