AMAN! EKSİK OLSUN

Zeki SARIHAN
Türkiye’nin rejimini değiştirmekle sonuçlanan son seçim kampanyası sırasında AKP ve MHP’nin başkan adayı Recep Tayyip Erdoğan, önemli sayılması gereken bir proje ortaya attı: "Millet Kıraathaneleri" açmak.
Memleketin her tarafında gençlerin buluşup iyi ve faydalı vakit geçirecekleri kıraathaneler açmak iyi olmaz mıydı? Muhalefet adayları bunu alaya aldılar. Kıraathane kavramının günümüzdeki kahvehaneler karşılığı olarak kullanılmasından yararlanarak bunu Erdoğan’ın sanki tembellik yuvaları olan kahvehanelerle dolu ülkede yeni kahvehaneler açmasına yordular. Buralarda çay ve kek ikramı da telaffuz edilince konu daha da gülünç bir hale geldi.
Oysa konu bedava çay, kek ikramı olan ve sohbet edilecek yerler açılmasından çok daha ciddi idi ve bir tehlikeyi de işaret ediyordu. Doğrusu Erdoğan da meramını dört başı mamur anlatamadı, belki de konuyu şöyle bir ortaya atarak nabız yokladı.
Yurdun her yanında açılması düşünülen bu kurumlara “Kıraathane” denmesi de sebepsiz değildi. Okuma Evi, Okuma Odası, Kültür Evi ve benzerleri yerine kıraathane denmesinin nedeni, Cumhurbaşkanının eskilere, Osmanlı dönemindeki kurumlara bağlılığından kaynaklanıyor olsa gerek.
Kıraathaneler, önceki yüzyılda var olan ve işlevleri tamamen kalksa da ad olarak geçen yüzyıla kadar adını koruyan kurumların adlarıdır. Bazı yerlerde hâlâ örneğin Cumhuriyet Kıraathanesi gibi adlarla bu hatıra sürüyor.
Eskiden gazetelerin olmadığı veya yaygın bulunmadığı, kitaba erişmenin zor olduğu dönemlerde bu kıraathanelerde okuma bilen bazı kişiler kitap okur, topluluk da dinlermiş. Bu kitapların yabancı dillerden çevrilen veya Türkçede yeni yeni yazılmaya başlayan romanlar, tarih veya felsefe kitapları olmadığını tahmin etmek zor değildir. Bunlar halkın defalarca dinlemekten zevk aldığı bir takım halk hikâyeleridir.
TOPLUMU GERİCİLEŞTİRME PROJESİ
Erdoğan’ın açmayı düşündüğü kıraathaneler, onun bütün bir toplumu dönüştürme projesinin bir aşamasıdır. Eğitimde uygulanan örneklerini gördüğümüz gibi bu dönüştürme işi anaokullarından başlamakta, ilkokulda hızlandırılmakta, orta ve lisede ise pekiştirilmektedir. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne göre eğitim, din kalkan edilerek biat kültürüyle biçimlenmiş kuşaklar yetiştirmenin adıdır. Kıraathaneler, bu eğitim sisteminin halk eğitimi aşamasıdır. Üniversiteli ve okul bitirmiş geçler kıraathanelere çay içmek ve kek yemek için gitmeyeceklerdir. Buralar diğer bütün kurumlar gibi başkana bağlı birer gericilik yuvasından başka bir şey olmayacaktır.
Kıraathanelerin, Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki Halkevleri ve Halkodaları düşünülerek fakat onların tam tersi çalışmalar yapacak birer kurum olarak tasarlandığı kuşkusuzdur. Kıraathanelerde kitaplar bulunacaktır, fakat hangi kitaplar? Bunlar her halde çağdaş dünya ve Türkiye edebiyatının demokratik kültürünü yansıtan kitaplar olmayacaktır. Milli Eğitim Bakanlığının her iki taraftan eserleri seçip yayımladığı 100 Temel Eser dönemi de çok gerilerde kalmıştır.
Kıraathanelerde halkevlerinde olduğu gibi tiyatro da oynanacak, filmler gösterilecektir ama bunlar her halde Türk tiyatrosunun ve sinemasının seçkin yapıtları olmayacaktır. Böyle olmayacağını Devlet Tiyatrolarına verilen yeni düzenden çıkarabiliriz. Buralarda yapılacak müziğin ilahi tarzı bir müzik olacağı da öngörülebilir. Bütün bunları yeni sistemin zaten epeydir yerleştirmeye çalıştığı eğitim ve kültür politikalarından anlıyoruz.
1980’den sonra açılan öğretmen evlerinde birer kitaplık bulundurulması zorunluluğu da getirildi ama bu kitaplar dolaplarında kilitli duruyor. Bir ara kahvehanelerde küçük de olsa birer kitaplık bulundurulması özendirildi. Kaç kişi buradan kitap alıp okudu? Daha çok öğrencilerin ödev yapmak amacıyla kullandığı, şimdi artık buna da ihtiyaç kalmadığı için birçok ilçede Halk Kütüphaneleri kapatıldı. Şimdi artık Osmanlı hayatını anlatan diziler halkın kültürlenmesi için yeterli sayılıyor.
Bütün devlet kurumlarının zapt edilip tek bir kişiye bağlandığı yeni sistemde, çocuklarımızın da, gençlerimizin de, yetişkinlerimizin de demokratik bir kültürle beslenip özgür vatandaşlar yetişeceği konusunda hiçbir umut yok.
Soğuk Savaş döneminin yasakları içinde kişiliğini bulan Talip Apaydın “Biz tuvaletlerde yetiştik” derdi. Ülkesine ve halkına karşı görevlerini kavramış, barışçı ve devrimci kuşaklar artık kendi çabalarıyla yetişeceklerdir.
Kıraathaneler mi? Aman eksik olsun! Durmadan ezberleri kıraat eden yeterince insan var…