ALNIMDA KAR, BAŞIMDA DUMAN…

“Bu, askerliğini Güneydoğu'da yapan Mehmetçik'lerin Öyküsüdür”

(azı dizisi:1)

ALNIMDA KAR, BAŞIMDA DUMAN…
Oya DİRİKCAN

“Bu, askerliğini Güneydoğu'da yapan Mehmetçik'lerin Öyküsüdür”




Yazılırken
ayrılık
……….
alnım kar, başım duman, kirpiklerim çiğ,
burada yatıyorum, burada!
………….
“kal” diyorum yamacında;
yenilme-sen,
düşürme-sen yüzünü kahrın inzivasına... (Yılmaz Odabaşı-Yine Dağdır Dağ…)


Karlı dağlarla bütünleşen Mehmetçik'in öyküsü…

*Korkarken korkmamanın destanı
Güneydoğu'nun gerçek öyküsü, belki de hep kanayan, hiç kabuk tutamayan bir yara olmasında saklıdır… Başka bir gezegende değildir… Dünyadadır… Asya kıtasında, Türkiye sınırları içindedir. Anadolu toprağıdır toprağı…
Aynıdır yani toprağı, suyu… Yağmuru aynı… Ama bir başkadır işte Güneydoğu… Yurdumun kanayan yarası, yüreklerin acısıdır… Dağları, tepeleri, karları kanlıdır, suları da… Herkes bilir, ama kimse demez, sessiz bir savaşın hüküm sürdüğünü Güneydoğu'da …
Evet, Güneydoğu'nun öyküsü, sessiz bir savaşın öyküsüdür… Anadolu topraklarındaki, son yüzyılın en uzun süren savaşının… Baba Ocağından kopup, asker ocağında filizlenen Mehmetçik'in öyküsüdür, Güneydoğu…
Bu öykü, korkarken korkmamanın, heyecanın, cesaretin, gözü karalığın, vatan sevgisinin, sessizliğin, savaşın, kanın, mayının, pusunun, uykusuzluğun, nöbetlerin, dağın, karın, şehitlerin, gazilerin öyküsüdür. Bu öykü, karlı dağlardaki menzillerin, sınır karakollarının, ölümün soğuk nefesinin öyküsüdür. Bu öykü anaların, bacıların gözyaşıdır…
Birlikte yaşamış, aynı havayı solumuş, ekmeğini suyunu bölüşmüş, cepheye beraber gitmiş, kanı birbirine karışmış, cumhuriyeti birlikte kurmuş, mecliste omuz omuza oturmuş, masaya aynı yumruğu vurmuş insanların destansı hikayesidir, Güneydoğu…
Bu öykünün satır aralarında gaflet, dalalet ve hiyanet içine düşenler, bölücülüğün adını “Demokratik açılım” koyanlar gezinir arada bir… O gezinenler ki, Güneydoğu yaşayanıyla, bölücü teröristleri aynı kefeye koyarak, bölücülüğün başını çekerler…
Güneydoğu, açılımın açmazlığında yitenlerin öyküsüdür…
“ALNIMDA KAR, BAŞIMDA DUMAN” ise, Güneydoğu'da alnı karlı, başı dumanlı dağlara sırtını veren askerlerin, ak dağlarla bütünleşen Mehmetçik'in öyküsüdür…

*Gözü yaşlı ana-baba, yavuklu, eş olduk. Biz olduk yeniden…
Habur sınır kapısının açıldığı günü hiç unutmayacağım… Bayramlıklarını giymiş teröristlerin göğüslerini gere gere davul zurnayla sınırdan geçişlerini… Törenlerle karşılanışlarını… Henüz şehitlerimizin kanının kurumadığı ellerini gururla yandaşlarına sallayışlarını… Vatandaşlarımızın oylarıyla Meclisimizin koltuklarında oturup, Milleti temsil eden bazı Milletvekillerinin teröristlere kahraman muamelesi yapışını… Bu sahnelerin yaşanmasına izin verenlerin, boyun damarları şişe şişe sahte haklılıklarını savunuşlarını… Teröristlerin, masum birer Güneydoğu sakini gibi tanıtılmaya çalışılmasını… Böylelikle, bölücü dış güçlerin ekmeklerine bal kaymak sürmeye devam edişlerini… Unutamayacağım…
Yaraya tuz basılmıştı bir kere… Güneydoğu'nun sınır karakollarında, mayınlı tarlalarında, karlı dağlarında evladı, eşi, yavuklusu şehit olmuş analar-babalar, eşler, yavuklular ellerinde pankartlar döküldüler yollara. “ŞEHİTLER ÖLMEZ, VATAN BÖLÜNMEZ” diyerek el ele, yürek yüreğe tutuştuk. Kolunu, bacağını, gözünü hain saldırılarda, günlerce süren yoğun operasyonlarda kaybeden Gazilerimiz, yüzlerine kapanan Valilik kapılarında aldı soluğu… Madalyalarını iade etmek için…
Bu haberleri izlerken, okurken dolup taştı içimiz… Onlar olduk hepimiz… Şehit olduk, gazi olduk… Gözü yaşlı ana-baba, yavuklu olduk, eş olduk… Mehmet, Ahmet, Ayşe, Fatma olduk… Biz olduk yeniden…

*Dağlarda hem insan, hem asker olmanın mücadelesi
İşte açılımın memleketi açmaza sürüklediği o günlerde, bir Güneydoğu öyküsünün film haberi düşüverdi ekranlara…Bir solukla dolup taştı ciğerlerimiz… Beyazperde'ye “NEFES” geldi… Nefes, bir Güneydoğu öyküsü… Senaryo, eski bir subay olan Hakan Evrensel'in “Güneydoğu'dan Öyküler” kitabından… “Nefes: Vatan Sağolsun” … 2365 metre yükseklikte, bir sınır karakolunda yaşananlar… Karabal Jandarma Karakolu'nu korumakla görevlendirilen bir yüzbaşı komutasındaki kırk askerin hikayesi…
“Nefes”i hiç zaman kaybetmeden gidip izledim… Yüreğim kabararak, duygu seline boğularak izledim… Sanırım hayatımın hiçbir döneminde bir filmi başından sonuna dek, tüylerim ürpererek ve yanaklarım ıslanarak izlemedim… Bir sınır karakolunda; acının, sevincin ve hasretin paylaşıldığı yaşam, bu kadar gerçekçi yansıtılabilir... Alnı karlı-başı dumanlı o sessiz ve ıssız dağlarda hem insan, hem asker olabilmenin mücadelesi bu kadar içten hissettirilir.
Onlarla üşüyor, onlarda duygulanıyor, onlarla sevdalanıyor, onlarla nöbet tutuyordum… Hayatın ta kendisi kadar gerçek olan bu Güneydoğu öyküsünün içinde kendimi ararken düşündüm… Düşündüm ki, ben işte böyle film izlerken, mutfağımda kek yaparken, dudağıma ruj sürerken, ayaklarımı uzatıp televizyon seyrederken, kollarımı açıp özlemle torunumu kucaklarken, yatağımda mışıl mışıl uyurken, gözlerimi Marmaris'in derin mavilikleriyle buluştururken; ne bileyim işte azıcık aşım ağrısız başım şeklinde yaşarken, gitmesek de, gelmesek de orada, bizim olan bir yerlerde, sessiz kıyametler kopuyor… Sınırdaki sayısız dağ karakolunda, yüzlerce, binlerce Mehmetçik sevdalarını, hasretlerini koltuğunun altına sıkıştırıp; taşımızı, toprağımızı bekliyor “Vatan Sağ olsun” diyerek…

*Marmaris'teki Güneydoğu kahramanları
Ve düşündüm ki, aramızda, Marmaris'te yaşayan, askerliğini Güneydoğu'da yapmış, hatta Güneydoğu'ya gönüllü gitmiş, vatanı için üşümüş, vatanı için terlemiş, karlı menzillerde ıslanmış, ıslak giysilerini üzerinde kurutmuş, uykusuz kalmış, uyumamak için gözlerine tuz ekmiş, aynı bölükteki arkadaşının hemen yanı başında şehit oluşuna, bir diğerinin bacağını dağlarda bırakışına tanık olmuş, yirmi saat boyunca sırtındaki elli kilo yükle karlı dağlarda hiç durmadan yürümüş, yirmi sekiz gün postallarını ayağından çıkarmamış, on bir ay sırtı yatak yüzü görmemiş sayısız Mehmetçik olabilir.
Olabilir değil, vardı da. Bir küçük araştırmayla askerliğini Güneydoğu'da yapmış olan ve Marmaris'te yaşayan bir sürü gence ulaştım. Kimi barmen, kimi işletmeci, kimi aşçı… Ama her biri, içimizden biri.
Her biri isimsiz birer kahraman… Her biri Güneydoğu öyküsünün, Mehmetçik destanının satırı, cümlesi, paragrafı…
Bekledikleri dağlar gibi, her birinin alnı karlı, başı dumanlı…(Devam edecek)


25 Kasım 2009-Çarşamba
“28 Gün, botlarım ayağımdan çıkmadı”
İsimli isimsizdi içlerinden biri… “Adımı yazarsan hiç konuşmayayım abla” dedi. “Ben de bir Mehmet'im işte, adı Mehmet diye yaz, Ahmet olmanın farkı var mı ki?” dedi. Doğru, adı Ahmet olsa karlı dağlarda yaşadıkları farklı mı olacaktı? Hayır… Fotoğrafını çekemediğim gibi, askerlik fotoğrafını da vermedi… “Mehmetçik, Mehmetçik'tir Abla, koy işte bir asker fotoğrafı, ben yerine” dedi…



İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri