ADALET AĞAOĞLU’NUN ÖLMEYE YATMAK ROMANI ÜZERİNE

Zeki SARIHAN

Türk edebiyatının ünlü isimlerinden Adalet Ağaoğlu’nun ilk romanı “Ölmeye Yatmak”ı, yayımlandığı yıl (1973) Mamak Askeri Cezaevinde okumuş ve roman hakkında görüşlerimi sarı defter yapraklarına aşağıdaki gibi kaydetmiştim. Bu yazının 37 yıl sonra Adalet Ağaoğlu’nun toprağa verildiği gün paylaşılması, onun talihinin bir cilvesi olduğu kadar, bu roman vesilesiyle genç bir devrimcinin edebiyattan ne anladığını göstermesi bakımından da üzerinde durmaya değer sanırım. Yazının başlığı aynen alınmıştır. Ara başlıkları şimdi ekledim. Bu vesileyle Ağaoğlu’nu saygıyla anıyorum. 

ÖLMEYE YATMAK DEĞİL, YAŞAMAYA KALKMAK

Türk dilinde yazılan bugünkü romanların yüzde yüzü burjuva edebiyatının bir ürünüdür. Öteki sanat dallarında verilen hemen bütün eserler de böyle değil mi? Adalet Ağaoğlu’nun bu yıl yayımlanan Ölmeye Yatmak romanı da bunlardan biridir. Her türlü üstünkörü bakış, temelsiz eleştiri, boş övgü karşısında romanın burjuva niteliğini belirterek söze başlamalıyız.

Burjuvazi de çeşit çeşittir. Buna bağlı olarak burjuva edebiyatı da. Ağaoğlu’nu romanı demokrat burjuvazinin görüşlerini yansıtıyor. Romanın başkişisi olan Aysel, kendisine “Türkiye’nin ayrıcalıklı aydın kadını” (s. 112) diyor ki yerinde bir tespittir. Sonra Aysel, kendi sınıfını da şöyle tespit ediyor: “Sınıf? Öyle ya? Hangi sınıftanım ben? Düşünenler sınıfı.”

“Düşünenler sınıfı” diye bir sınıf yoktur. Bundan Aysel’in entelektüel (burjuva aydın) olduğu sonucu çıkar. Roman 1938’den başlayarak burjuva okumuşlarının başına gelen işleri, yine burjuva aydın gözüyle hikâye ediyor.

Bir kasaba ilkokulundaki tören gayretkeşliğinden giriyoruz romana. Beşinci sınıftan mezun olan memur ve esnaf çocuklarının okul hayatlarını takip ediyoruz. Savaş yılları içinde bunların Faşizm hayranları, İngiliz-Fransız işbirlikçileri ve devrimci-demokratlar olarak ayrıldıklarını görüyoruz. Savaş yılları ve sonrasında yurdumuzdaki belli başlı gelişmelerle karşılaşıyoruz ve böylece 1968’lere geliyoruz.

BURJUVA AYDINININ ÜRKEKLİĞİ

Aysel 1968’de ölmeye yatıyor. Niçin? Yazar, önsözünde bunun sebebini şöyle açıklıyor: “İlk öğrenci hareketlerinin geliştiği bir dönemde bir durakta durup sağa sola iyice bakılması gerekiyordu. 1968 yılı, çok yanlışla çok doğrunun çarpıştığı, kişiler gibi toplumu da bir solukluk molaya zorlayan tipik bir yıldı” (s. 5)

Tabii, bu sözlerden hiçbir şey anlamak mümkün değil. Doğrular nelerdi? Yanlışlar nelerdi? Niçin mola verilecekti? Daha sonra ne yapılacaktı? Hiçbiri belli değil. Bunlar ne yapacağını kestiremeyen bir burjuva aydınının ürkekliğini ifade ederler. Ölmeye yatılır mıymış hiç! Halk ölmeye yatmak istemiyor. Yaşamak için ayağa kalkmak istiyor.

“Ölmeye yatmak” esas olarak demokratik bir karakter taşıyor. Ama orta burjuvazinin bütün kararsızlığını, fikir bulanıklığını, korkularını ve umutsuzluklarını da yanında taşıyarak.

Burjuva demokratları, tekelci burjuvazinin sömürü ve zulmü altında ezilmektedir. Ama kendisine belletilen dünya görüşünden de bir türlü kopamamaktadır. Onlar hâlâ dünya kapitalizme hayranlık duymakta ve onlara “İleri dünya ülkeleri” demektedirler.  Önsöz’de “Atatürk, içinde bulunduğu koşullar altında Türkiye’nin ileri dünya ülkeleri arasında yerini almasını amaçlayan yolları bildiğince gösterdi” deniyor. Bir yandan da kendilerini sosyalist zannetmektedirler.  “Aysel, sosyalizme inanıyordu ama DPT’deki işinden atıldı” (s. 352).

KİTLELERİN HÜRRİYETTEN NEYİ ANLAR?

 Burjuva demokratlarının düşüncesi bu romanda da karşımıza çıktığı gibi, abur cubur şeylerle doludur. Bu bakımdan söyleyeceklerini açık ve net olarak ortaya koyamazlar. Kitlelerle bağları yoksa halkın meseleleri ne kadar açık ve berrak bir şekilde ele aldığını, kendilerinden de böyle romanlar istediğini bilmezler. Pek çok şey söylerler ama ne demek istediklerini anlamak zordur. Bu tip kafası karışık aydınlar, hürriyeti, bir kadının başkalarıyla yatma hürriyeti olarak zaman zaman ön plana geçirirler. Kitleler, hürriyetten bunu mu anlarlar? Hayır, kitleler için hürriyet topraktır, iştir, siyasi özgürlüklerdir.

Burjuva edebiyatında da olumlu birçok yanlar bulunabilir. Ölmeye Yatmak’ı okuyunca herhangi bir romanın halka ne vermesi gerektiğini bir kere daha düşünüyoruz. Bunları genel hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz:

HALKA YARARLI ESER NASIL OLMALI?

Halka yararlı bir eser yaratmak istiyorsan, halkın temel meselelerine ilgi göster ve eserlerinde bunları konu edin. Söyleyeceklerini açık ve net söyle. Halkın mücadele azmini kamçıla. Herkes ne dediğini anlasın. Okuyucuya doğru hedefler göster. Halk içinde yanlış, zararlı görüş ve davranışları mahkûm et. Olumlu, doğru düşünce ve davranışları yücelt.

Ölmeye yatma! Ölmek sözünü bırak. Halkımız ölmek istemiyor. Yaşamak istiyor. Onurlu bir hayat sürmek için ayağa kalkmak istiyor. Mücadele etmek istiyor. (15 Temmuz 2020)

zekisarihan@gmail.com