Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 1923’te kuruldu. Ancak bu yılki kuruluş yıldönümü, yaşanan iç tartışmalar nedeniyle gölgede kalabilir. Çünkü Türkiye’nin ikinci büyük partisi, artık sadece bir hukuk süreciyle değil; halkın vicdanında büyüyen bir temsil kriziyle karşı karşıya.
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın iptali için açılan dava, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 8 Eylül 2025’e ertelendi. Mahkeme “bekleyelim” dedi ama hayat beklemiyor!
Davacılar arasında eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve iki delege yer alıyor. Avukatları “mutlak butlan” diyerek, kurultayın hükümsüz sayılmasını talep ediyor. Bu ise CHP’nin içinden yükselen bir çığlığın, artık parti içi tartışmalarla değil, mahkemeler aracılığıyla çözülmek istendiğinin göstergesi.
---
Peki halk ne düşünüyor?
Ben söyleyeyim:
— “Kriz istemiyoruz, temsil istiyoruz.”
— “Yorulduk.”
— “Kılıçdaroğlu bu partinin çimentosudur, bu davaya gölge düşmesin.”
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu, 13 yıl boyunca yürüttüğü genel başkanlık görevinde; toplumun her kesimini kucaklamış, kutuplaşmanın önüne set çekmiş ve muhalefeti birleştirerek Türkiye siyasetinde tarihi adımlar atmıştır.
Altılı Masa’nın mimarı olarak sadece bir partiyi değil, koca bir toplumsal muhalefeti umut etrafında toplamıştır. Sessiz, kararlı ve sabırlı yürüyüşü; bugün hâlâ milyonların gönlünde “bu ülke için fedakârlık yapmış bir lider” olarak saygı uyandırmaktadır.
Kurultay sonrası aktif siyasetten geri çekilmiş gibi görünse de, Kılıçdaroğlu hâlâ çok güçlü bir siyasi ve toplumsal figürdür.
---
Şimdi soru şu:
Bu mesele mahkemeyle mi çözülür?
Hayır!
Bu mesele ancak sandıkla, delege iradesiyle, yani siyasetle çözülür
---
8 Eylül'e dair iki ihtimal var:
Kurultay iptal edilirse: Mahkeme, Kılıçdaroğlu’nu yeniden parti genel başkanı ilan edebilir.
Kurultay geçerli sayılırsa: Mevcut yönetim görevine devam eder.
İlk ihtimalde yapılacak olan bellidir:
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, yasalar çerçevesinde partiyi yeniden kongreye götürmeli, delegelerin iradesine başvurmalıdır. Sayın Özgür Özel de yeniden aday olmalıdır. Kazanan kimse, o bu kutlu yürüyüşe devam etmelidir.
Çünkü Kılıçdaroğlu, demokrasiye olan inancı, mücadelesi ve vakar dolu siyaset anlayışıyla; bu süreci de suhuletle, saygıyla ve onurla yönetecek tek liderdir.
---
Unutulmamalıdır ki:
Bu kriz büyürse sadece CHP değil, Türkiye demokrasisi de yara alır.
Oysa güçlü muhalefet, güçlü bir demokrasinin sigortasıdır.
Ancak bu muhalefet mahkeme salonlarında değil, halkın vicdanında yükselmelidir.
---
Şimdi tam zamanı:
CHP içinde sağduyu galip gelmeli,
Yargıya değil, siyasete dönülmeli,
Halk da, taban da artık rahatlamalıdır.
Ve şunu unutmayalım:
Bizim tarafımız halkın, adaletin ve temsilin yanıdır.
Partiler değil, ilkeler önemlidir.
---
Bu yazıyı neden yazdım?
Uzun yıllardır tanıdığım, siyasi analizlerine değer verdiğim gazeteci dostum Mustafa Yavuz, hâlâ sosyal medya paylaşımlarında CHP Genel Başkanı olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu göstermeye devam ediyor. Bu sadece bireysel bir görüş değil, toplumdaki kırılmanın ve özlemin açık bir göstergesidir.
Kılıçdaroğlu, hâlâ milyonların gönlünde “güven duyulan devlet adamı” kimliğiyle yaşamaktadır. İşte bu yüzden diyorum ki:
---
8 Eylül’de mahkeme Kılıçdaroğlu’na görevi iade ederse, bu defter orada onurla kapanmalıdır.
Delegeler kimi seçerse seçsin, mesele bir davanın barışçıl, şeffaf ve demokratik şekilde sonuçlanmasıdır.
Ve bu süreci yönetecek en doğru isim, yine Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Allah'a Emanet Olunuz...