Gündem Gazetesi

ZAMAN KÖTÜ, KORKUYORUM SEVGİLİM!

07 Eylül 2019 Cumartesi 11:01

Yıllar öncesinden kulaklarımda kalmış bir ezginin dizesiydi: “Zaman kötü korkuyorum sevgilim!”

Bu ülkenin evsiz, barksız, işsiz, garip insanları için ortam hiçbir zaman iyi olmadı. Halk için eşitlik, demokrasi ve aydınlık bir gelecek için mücadele edenler için de geçmiş zamanların iyi olduğu söylenemez. Bunların çoğu işkence hanelerde eziyet görmüşler, ömürlerinin bir bölümü hapishanelerde, sürgünlerde geçmiş, işsiz kalkmışlar, yazar ise kitapları, besteci iseler plak ve kasetleri toplatılmıştır.

Seksenine merdiven dayamış bir olarak ömrümün büyük bir bölümünde bu kötü olaylarla çok karşılaştım. Mitinglerde çok gaz yedik. Gençlerle, aydınlarla aynı koğuşun havalanmasında volta attığım oldu. Suçlu muydular? Hangi suçu işlediler? Kendimden örnek verecek olursam, bugün adli sicilim tertemizdir. Hukukun az çok geçerli olduğu dönemlerde idarenin bana yönelttiği bütün suçlamaların haksız olduğu tescil edildi. Okuldan atmalar, sürgünler, kıdem durdurma cezası, sürgünler, tutuklamalar, hükümler… hepsi.

Normal olmayan bir durum var. Anormallik bizde değil. Askerî olsun, sivil olsun, bizim faşist ve hukuk tanımaz idarelerimizde bir anormallik var. Nihayetinde anayasalarda da tanındığı üzere düşüncelerimizi sözle, yazıyla, yürüyüş ve mitinglerle ifade ediyoruz. Fakat en son olarak CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarından ötürü aldığı cezalara bakın! Yetkililer için kullandığı dil ağır mı? Bu dili, hükümet başkanının ve sözcülerinin her gün meydanlardan ve gazetelerden, televizyonlardan kullandıkları dille karşılaştırın. Hangisinin daha ağır olduğunu fark etmemek mümkün mü?

KORKAK BİRİYİMDİR AMA...

İtiraf ederim ki ben çok korkak biriyimdir. Bu yaşıma geldim, değil dövüşmek kimseye bir fiske vurduğumu bile hatırlamıyorum. Dilimden bir kere olsun küfür çıkmamıştır. Hiç kimseyi milliyetinden dininden, mezhebinden, siyasi görüşünden, sınıfından, ailesinden, bedenindeki bir kusurdan ötürü aşağılamayı kişiliğime yediremem, ahlaksızlık sayarım.

Gelgelelim, sıra düşüncelerimi ifade etmeye gelince, bana bir cesaret gelir. Çünkü bu benim en doğal insanlık ve yurttaşlık hakkımdır. Bunu yapamazsam, kendimi işe yaramaz boş bir çuval hissederim. Düşüncelerimi söyleyememek beni gereksiz bir kişi yapar. Onları beğenmeyenlerin de bunlara yanıt verme, eleştirme hakkı vardır. Daha yüz elli yıl kadar önce özgürlük savaşçılarımız “Müsademei efkârdan barikakai hakikat doğar” (Fikirlerin çarpışmasından gerçeğin şimşeği çıkar) diye boşuna söylememişlerdir.

Fakat son günlerde bunu da itiraf ederim ki, düşüncelerimi yazmaktan korkar oldum. Bunları beğenmeyen, beğenmek ne kelime bunlardan korkan insanların bizi “pejmürde” edeceklerini söyleyenler, sınırsız sandıkları yetkileriyle başımızda bulunuyor. Sanki onlar her emirleri birer kanun sayılan kraldır da bizler boynu bükük birer kuluz!

Bu anlayışın sonucu olarak muhalefetten seçilmiş belediye başkanları bıçak sırtındadır.

Bendeki bu korkunun genel olduğunu anlıyorum. Birkaç yıl yazılarımı memnuniyetle yayımlayan bir taşra gazetesi, sahibinin yazı işleri müdürüne verdiği bir emirle yayımlamaz oldu. Nedeni, “ortalığın karışık olması” imiş. Gene bu gazetelerden biri, gazete sayfalarında reklamdan yer kalmadığı gerekçesiyle yazılarımı yayımlamaya geçenlerde son verdi. Sosyal medyada yazılarımı beğendiğine ilişkin işaret koyan ve bunları paylaşan bir hayli arkadaş var ama bunların sayılarının giderek azalması da beklenir. Yakın zamana kadar bu yazılarımı beğenen, hatta bazılarını paylaşan emekli bir askeri son zamanlarda sosyal medyada göremeyince nedenini sordum. “Senin de benim de başımızı belaya sokmak istemiyorum” yanıtını aldım! İnsanın kendisini tehlikelerden koruma duygusu çok normal, hatta gereklidir. Bu nedenle kimseye cesaret öneremiyorum.

YAĞMAYA DEVAM ETMEK İÇİN...

Bütün bu ortalığa korku salmanın, hotzotun nedeninin son aylarda ortaya serilen iktidar yanlısı belediyelerdeki usulsüzlük ve saltanat örneğinde olduğu gibi, krallığın tehlikeye girmesidir. Bunu önlemek için yapamayacakları kanunsuzluğun, söylemeyecekleri yalanın olmadığı görülüyor. Dün gece bir televizyon kanalında İstanbul Belediyesindeki araba saltanatı için bir tartışma izledim. Yandaşlığın bu kadar yüzsüzleştiği bir dönem olmamıştı. Yolsuzluğu makul göstermek için kırk dereden su getirenlerin yüzü artık çarığa dönmüş.

Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın! Biz gene yurttaşlık görevimizi yapmaya çalışalım. Sözümüzü söyleyelim ama önerimdir, korkuyu da elden bırakmayalım…