Gündem Gazetesi

BARİ ENGEL OLMAYIN!

04 Nisan 2020 Cumartesi 13:22

Bütün halklar, küresel bir salgınla savaş halindeyiz.

 

Bu savaşla, yurdu istila eden bir düşmanla savaş sırasında aynı olağanüstü yasalar işler.

Düşmandan kurtulup selamete ulaşmak için ilk koşul millî seferberliktir.

 

Beceriksiz komutanların yönetiminde bu seferberlik işe yaramaz. Onlar böyle olağanüstü zamanlarda bile keselerini doldurmaya, eş dost zengin etmeye bakarlar.

 

Halk ile bütünleşmiş, kaderini halkın kaderiyle birleştirmiş yöneticiler ise milleti zafere, esenliğe çıkarır.

 

Tarihte bozgunla sonuçlanmış veya zaferle sonuçlanmış savaşlar bunun kanıtıdırlar.

 

Türkiye’nin geçirdiği Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı arasında böyle bir fark vardır.

 

*

 

Örgütlü ve bilinçli bir halkı hiçbir kuvvet yenemez.

 

Milletin kaynakları hiçbir zaman tükenmez.

 

Saraylar, konaklar, fabrikalar, işletmeler, arsalar, bankalardaki büyüklü küçüklü hesaplar, taşıt araçları, ziynet eşyaları… Hiç biri vatanın ve toplumun kurtuluşundan daha kutsal, daha dokunulmaz, daha değerli değildir.

 

Her haneden bir çift çarık, bir çift çorap istendiği ve alındığı, bütün yük hayvanlarının ve kağnıların cephane taşımasına koşulduğu, bunun da yetmediği durumda erkekler cephede olduğu için köy kadınlarının cephaneyi sırtlarında taşıdığı Kurtuluş Savaşı, millet kaynaklarının tükenmeyeceğinin örneğidir.

 

*

 

Hükümet güven vermiyorsa, kimse hükümete vereceği bağışın çar çur edileceğinden emin değilse millet kendisi örgütlenir.

 

Millî dayanışma kimseyi aç ve açıkta bırakmaz. Ülkede herkesin karnını doyuracak besin maddeleri, herkesin sırtını örtecek giyecek vardır. Herkesin başını sokacağı sayıda ev vardır.

 

*

 

Kurtuluş Savaşı’nda cephe ihtiyaçları için, savaşta ölenlerin yaralarını sarmak, geride bıraktıklarını aç ve açıkta bırakmamak için yardım kampanyaları açılmıştı. O zaman bunu Hilal-İ Ahmer örgütlüyordu. Esnafından, memurundan, usta ve çırağından ev kadınlarına kadar binlerce insan “çok veren maldan, az veren candan” diyerek bu kampanyalara katılıyordu. Hilal-i Ahmer Kızılay’ın eski adıydı. O Hilal-i Ahmer ki, şimdiki Kızılay gibi, yandaş dinci yayınlara yapılacak bağışlar için aracı olarak kullanılmıyordu. İstanbul’da Hilali Ahmer’e teslim edilecek bağışları yapanlar gazetelerde isim isim yayımlanıyordu.

 

Milletin çoğunluğu güvenilecek kurum olarak Belediyeleri görüyor. Tek adam rejimi Belediyelerin bağış toplamasını yasaklıyor! Milletin dayanışma duygularını zaafa uğratıyor. Ekmeğin, ilacın adaletli bölüşülmesine resmen engel çıkarıyor.

 

*

Balat İskelesi Arabacılar Değnekçisi Bekir Ağa 1000 kuruş, Mahdumu Ahmet Efendi 200 kuruş, Ömer Kâhya’nın mahdumu Osman Efendi 500 kuruş, Muhtar Abdullah Efendi 300 kuruş, Esnaf Aşçısı Osman Ağa ve Ziya Efendiler 300 kuruş, Sütçü Vasil Efendi 200 kuruş, Simon Efendi 200 kuruş, Sürücü Hüseyin 50 kuruş, Bartınlı İbrahim Oğlu Ali Onbaşı 100 kuruş, Akşehirli Hüseyin Oğlu nefer Mehmet 100 kuruş, Kastamonulu Ali Oğlu nefer Hüseyin 20 kuruş, Bartınlı Ömer Oğlu Nuri Çavuş 50 kuruş, Niğdeli Halil Oğlu nefer Atıf 100 kuruş, Balıkesirli Mehmet Oğlu Sadullah Sadullah 100 kuruş, Ali Usta 550 kuruş, Mustafa Usta 500 kuruş, Çırak Satılmış 50 kuruş, Körükçü Hacı İbrahim 50 kuruş, Koltukçu Ömer ve Mehmet Efendiler 200 kuruş, Kunduracı Ahmet Şakir Efendi 100 kuruş, Kitapçı Yusuf Ziya Efendi 100 kuruş, Hakkak Hacı Fehmi Efendi 100 kuruş, Kuru Kahveci Mehmet Efendi 10 kuruş, Makineci Arşak 15 kuruş, Terlikçi Burhanettin 10 kuruş.(…)

 

Bu adlar, İkinci İnönü Savaşından sonra İstanbul’da açılan yardım kampanyasına katılıp bağışını İleri gazetesine getirilenler listesinden küçük bir bölümdür. Diğer bazı gazeteler de gün gün kampanyaya katıların listesini ve bir gün önce Hilal-i Ahmer’e teslim ettikleri miktarı yayımlıyorlardı.

 

Devletin varlığı tüketilmiş olabilir, milletin kolay kolay varlığı tükenmez.  Milletin güveninin sıfırlandığı yöneticiler bari aradan çekilse de bu kampanyaların yönetimini Belediyelere, meslek örgütlerine bıraksa… (2 Nisan 2020)