Gündem Gazetesi

50 YIL ÖNCE NİÇİN VE NASIL YÜRÜDÜK?

19 Haziran 2017 Pazartesi 06:10

Fatsa’nın yükseklerinde olan köyümüz, yolsuzluktan çok çekiyordu. Köye yarılacak yol 7 km. idi. Bu konuda ilgili makamlara defalarca başvuru yapılmış fakat sonuç alınamamıştı.

1963’te kurduğumuz Beyceli Kalkındırma Derneği’nin başkanıydım ve o tarihte Fatsa’nın Yassıtaş Köyü öğretmeniydim. Dernek başkanı sıfatımla ben de valiliğe gidip derdimizi anlatıyordum. Fakat Vali yolun yapılacağı konusunda umut vermiyordu.

Köyden Ordu’ya kadar bir sessiz yürüyüş yapmak aklıma düştü. Buna birkaç kişiye açtım. Taraftar göründüler. Bundan cesaret alarak Cuma namazından çıktıktan sonra cami avlusunda bir konuşma yaparak köylülerin bu konuda düşüncesini aldım. Yürüyüş yapmak 1961 Anayasa’sının herkese tanıdığı bir haktı. Bir yıl önce de işlerinden çıkarılan Çorum Belediye işçilerinin Çorum’dan Ankara’ya, oradan da İstanbul’a kadar yürüdüklerini basından öğrenmiştik. Yaptığımız oylamada çoğunluk yürüyüş yapılmasına taraftar oldu. Hayatımız zaten yollarda geçmişti. 82 km.yi de yaya yürürdük. Bu nedenle yaşlı iki köylünün taşıdığı “Bir Ömür Böyle Geçti” pankartı pankartlar içinde en ilgi çekeni olacaktı.

Üç kişilik bir Yürüyüş Tertip Komitesi kurarak kaymakamlığa bildirimde bulunduk. Üç kişiden biri köylümüz olan ve Fatsa’da ticaret yapan biri idi. Biz yürüyüş hazırlıklarını yaparken kaymakamın bu tüccarı çağırdığı ve imzasını geri aldırdığı haberi geldi. Köyün ileri gelenleriyle bizim evde yaptığımız toplantıda hiç bir baskıya boyun eğmeyeceğini söyleyen dört kişilik yeni bir yeni tertip heyeti seçtik. Üç yerine dört kişi seçmemizin nedeni, biri vazgeçirilirse bile yeterli sayıda komite üyesinin elde kalmasıydı. Yeni bildirimimizi yaptık. Bu nedenle yürüyüşümüz iki gün ertelenmiş oldu.

27 Temmuz 1967 günü köyün davulcusu mahalleleri gezerek herkesi yürüyüşe davet etti. Ayağına güvenen 80-90 kişi köyün çıkışında toplandık. Kadınlar bizi uğurladı. Yürüyüşün düzgün geçmesi için yol çavuşları seçtik. En önde 16 yaşındaki Ali Dik’in taşıdığı bayrak “Beyceli Köylüleri Yol Yürüyüşünde” yazan bez afiş ve çeşitli pankartlarla adi adım yola çıktık.

ORDU YOLLARINDA

Beyceli ile Fatsa arası 30 km.dir. Yollarda rastladığım köylüler merakla bize bakıyor, böyle topluca nereye gittiğimizi soruyordu. Jandarma bize nezaret ediyordu. Yolda Fatsa’dan köye dönen bir öğretmen, Ordu’ya gidersek itfaiyeden üzerimize su sıkacaklarını söylediyse de aldıran olmadı. O gün Vali, Ordu basınına yürüyüşten vazgeçtiğimiz bilgisini de vermiş!

Eski Fatsa köprüsünün başında bizi bekleyenlerle karşılaştık. Bunlar aslen bizim köyden olup Fatsa’da oturan kadın ve bazı çocuklardı. Onlar da korteje katıldılar ve Mağazalarbaşı’ndan kente girdik. Burada bizi polis devraldı. Fatsa esnafı ve pazara inmiş köylüler ilk kez karşılaştıkları bu manzaraya merakla bakıyorlardı.  Parktaki Atatürk büstüne mısır saplarından yapılmış bir çelenk bırakarak hükümeti Atatürk’e şikâyet ettik. Polis bizi Hükümet konağının önündeki meydana yönlendirdi. Burada biraz dinlenirken Fatsa’da oturan köylülerimizin kendi aralarından toplanan para ile satın aldıkları nevalemizi yedik ve yola devam ettik.  Uzun Sülükgölü caddesinden geçerek akşama Medreseönü köyüne vardık. Fatsa’dan alıp arkalarından yetiştirdiğim iki çuval ekmekle karnımızı doyurduktan sonra bir kısmımız imamın bizim için açtığı camide, bir kısmımız kahvehanelerde geceledik. Perşembe Kaymakamı da ziyaretimize geldi.

28 Temmuz sabahı gene kahvaltımızı yapıp yola düştük. Perşembe’ye doğru bazı devrimciler karşılayıcı geldiler ve bize yiyecek verdiler. Öğle sonunda sonradan katılanlarla sayısı 120’yi bulan yürüyüşçüyü Ordu’nun girişinde polis karşıladı. Fidangör kavşağından Süleyman Felek Caddesi’ne çıkarak polisin bizi götürdüğü bir inşaat sahasında durduk. Ordu devrimcileri gelmekte olduğumuzu Ordu gazetelerinden duymuş, esnaftan bizim için ekmek, peynir, domates gibi yiyecekler toplamıştı.

 

Valilik seçilecek heyetin makamına gönderilmesini istemiş. On kişi seçtik. Bunlar uzun süre valilikte kaldılar. Köylülerin kendi aralarında sözleşmeleri, dozerin üzerine binip köye öyle dönmekti… Vali ise “Buraya kadar neden zahmet ettiniz arkadaşlar, aranızdan bir kurul gelse yeterdi” demiş. Bizimkilere kahve ısmarlamış. Onun yumuşatıcı bu tavrı karşısında bizimkiler yumuşamışlar. Gerçi şu anda ellerinde yol yapım aracı da yokmuş. Vali en geç iki ay içinde yolun yapımına başlanacağını gazetecileri tanık göstererek vaat etmiş.

Temsilciler yanımıza dönüp bu görüşmeyi anlattılar ve kararı köylülere bıraktılar. Çoğumuz geri dönmemeye kararlı idik. Epey tartıştık. Fakat güneş ufka yaklaşmıştı. Polis güneş battıktan sonra gösteri yapılamayacağını söyleyerek bizi çağırdığı iki kamyona binmeye zorladı. İstemeyerek bindikse her iki kamyonun üstünde mutluluktan köy türküleri söylüyorduk. Gece Fatsa’ya indik. Akrabası olanlar evlere gitti. Bir kısmı de hocasını Ertan’ın ikna ederek açtırdığı Kur’an Kursunda geceledi.

Ertesi gün köye çıktığımızda kadınların ve yürüyüşe katılamayanların meraklı sorularına bir destan yazmış gibi yürüyüş anılarımızı anlattık.

Bu yürüyüşümüz ulusal basında da haber oldu. Ordu basınında Ordu Sesi ile yürüyüşü tutan Haber gazeteleri ve Fatsa’da haftalık Yeşil Fatsa gazetesinde iki partinin ilçe başkanları (CHP Günay Yalın,  Adalet Partisi Nail Dervişoğlu) arasında haftalarca karşılıklı atışmalara sebep oldu. İlk genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi Beyceli’de üçüncü partiydi.

KÖYLÜLER YURTTAŞ OLDUKLARININ BİLİNCİNE VARDILAR

Bu yürüyüş, Türkiye’de ilk köylü yürüyüşüydü. Köyde ve bölgede önemli bir sosyal uyanışa neden oldu. Köylünün kendine güveni arttı. Ellerindeki dilekçeyi devlet dairesine süklüm püklüm götüren köylüler gitmiş, onun yerini kitlesel mücadele ile büyük bir güç olduklarını ve valiyi bile dize getiren yurttaş oldukları bilinci gelmişti. Fatsa Köycülük Derneği olarak Eylül’de Fatsa’da bir Yoksulluk yürüyüşü yaparak köylülerin taleplerini dile getirdik. Ertesi yıl bunu bölgede fındık mitingleri izledi.

Devlet memuru olduğum için tertip komitesine ve valiliğe giden kurula katılmadım. Köylülerim de sanki beni kanatlarının altına alıp saklıyorlardı fakat yürüyüşteki rolümü yetkililer ve yerel basın biliyordu. Bu nedenle yayınlarda bana atıflar yaptılar. Ordu Sesi Gazetesi, bir köy öğretmeninin bu işlere kalkışmasının doğru olmadığını yazıyordu. Gazetesinin sahibi Rıza Şimşek “Bütün köylüler sorunları için yürürse ne olur?” diye sormuş, ben de “Çok iyi olur” yanıtını vermiştim. Bu gazete ile yürüyüşü destekleyen Haber gazetesi de haftalarca polemik yaptılar.

Bu yürüyüşün bedelini eylül sonunda beni Siirt’e sürerek ödetmek istediler. Tertip Komitesini de yol boyunca “Niçin yürüyoruz” başlıklı bildirinin altında imza bulunmadığı gerekçesiyle birkaç günlük hapse mahkûm edip cezalarını ertelediler. Köyün yolu iki ay sonra değilse de üç-dört ay sonra yarıldı.

KÖYLÜLERİN GURURU

Türkiye’nin sosyal mücadeleler tarihine geçmiş bu olayı 40 yıl sonra kitaplaştırmak istedim. Basın kesiklerini topladım ve yürüyüşe katılanlardan hayatta kalan 64 kişinin tümüyle konuştum. 40 yıl sonra bu yürüyüşü nasıl değerlendirdiklerini sordum. Hepsi böyle haklı bir eyleme katılmaktan gurur duyuyordu. (Bir Ömür Böyle Geçti-Türkiye’de İlk Köy Yürüyüşü, Ankara, 2008, Beyceli Kitaplığı, 163 sayfa) Bizim köyde en çok okunmuş kitap budur ve nerdeyse her evde vardır. Yürüyüşün bir belgesi yapılmaya niyetlenildi ama henüz yapılmadı. Kadir İnanır’a da bunu bir film yaparak başrollerde oynamasını önerdim. “Senaryoları ben yazmıyorum” yanıtını aldım.

Bu yürüyüş beni de eğitti. İdealist bir öğretmen olarak köylülerle kaynaşmanın, onlara önderlik yapmanın halkın somut sorunlarıyla ilgilenmekten geçtiğini öğretti.

Yürüyüşte bayrağı taşıyan 16 yaşındaki Ali, şimdi 66 yaşında ve İstanbul’da. Epey ağır bir hastalık da geçiriyor. Önceki gün telefon etti: “Ben şimdi nasıl olur da Adalet Yürüyüşü yapılırken yerimde durabilirim? İstanbul’a yaklaştıklarında korteje katılacak ve gücüm yettiğince yürüyeceğim” dedi.