MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan: "Milas'ta meydana gelen faciaya baktığımızda:
MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime, 17 Haziran 2013 tarihinde özel sektör tarafından işletilen Milas Güllük atık su arıtma tesisinde hayatını kaybeden 7 hemşehrimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve hemşehrilerime başsağlığı ve sabır dileyerek başlamak istiyorum.
Bizim bu konuşmalarımız elbette hayatını kaybeden vatandaşlarımızı geri getirmeyecek ama bundan sonra iş kazalarında bir azalmaya vesile olabilirsek ne mutlu bize. İş kazaları, ülkemizin kanayan bir yarası ve iş hayatımızın maalesef acı bir gerçeği. Pekâlâ istatistiklerle bu konuda uzun uzadıya konuşabiliriz ancak işin özüne dönmek gerekirse iş kazalarında, 2011 yılında, 1.710 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, binlerce vatandaşımız yaralanmış, bu kazalar sebebiyle ciddi manada iş gücü kaybı ve mali zarar oluşmuştur. Pekâlâ, bu kazaların sebebi nedir? Cevap çok basit: Dikkatsizlik ve tedbirsizlik. Sihirli iki kelimeye biz Türk milleti olarak üçüncüsünü de ekleyince her şey çözülüyor: Kader. Ondan sonra, boynumuzu büküp oturuyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir gerçeği iyi bilmek lazım. İnsanlar, kendi kaderlerini kendileri yazarlar. Bununla ilgili, ulaştırma sektöründen bir örnek vermek istiyorum: Ulaştırma sektöründe en az kaza havacılık sektöründe yaşanmaktadır; sonra denizcilik, en çok kaza da kara yolu taşımacılığında yaşanmaktadır. Bunun sebebi nedir? Havacılık sektöründe kurallara daha çok uyulmakta: Bu sektörde, sivil havacılık kurallarına uyum konusunda ciddi bir denetim ve bu denetimin sonucunda da çok ciddi bir yaptırım uygulanmaktadır. Buradan gelmek istediğim en önemli nokta da şudur: AKP iktidara geldikten bu yana yaptığı en önemli tahribat, denetim faaliyetlerinin etkisizleştirilmesidir. Devletin en önemli görevi, kuralları koymak ve kurallara uyulup uyulmadığını denetlemektir; kurallara uymayanlar tespit edildiğinde de ciddi ve etkili yaptırımlar uygulamaktır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, ülkemizdeki durum içler acısıdır çünkü burada konuştuğumuz iş kazaları kayıtlı çalışanlarla ilgilidir. Mevcut istatistiklerimizde, kayıt dışı çalışanların maruz kaldığı iş kazaları maalesef yoktur.
Milas'ta meydana gelen faciaya baktığımızda:
İşletilen atık su arıtma tesisi hakkında ilgili odalar tarafından usulüne uygun olarak yapılmadığına dair raporlar vardır. Bu konu, maalesef, ihaleyi yapan İller Bankası tarafından da bilinmektedir. Ancak bütün yazışmalara, bütün bu konudaki yapılanlara, konuşulanlara rağmen tesisteki eksikliklerin giderilmesi konusunda bugüne kadar bir adım atılmamıştır.
Burada iş güvenliğiyle ilgili yeterli eğitim yapılmadığı ayan beyan ortada. İşletme müdürü dâhil 7 kişi hayatını kaybediyor. Sırayla herkes oradaki bir elektrik pompası arızasından dolayı tesise iniyor, birisi geri gelmeyince ikincisi, o gelmeyince diğerleri arıtma tesisine iniyor ve en sonunda işletme müdürü tesise, aşağıya inerken kendisi orada bayılıyor. Tesise müdahale konusunda da tesisin kendisinin bir imkânı, bir kapasitesi yok. Tesise müdahale dışarıdan çağırılan arama kurtarma ekipleri tarafından yapılıyor. Tabii ki burada tesisin kendisinin kendi elemanlarını koruma konusunda bir tedbirinin olmaması facianın bu boyuta gelmesinde önemli bir etken. Tesisten yaralı olarak kurtarılan tesis müdürüne yeterli müdahale yapılıp yapılmadığıyla, tıbbi müdahalenin zamanında ve yeterli olarak yapılıp yapılmadığıyla ilgili de maalesef kuşku var.
Bu bilgiler ışığında, Türkiye'de iş kazalarının önlenmesiyle ilgili olarak işletmelerin kendi özel durumuna göre alınması gerekli önlemler sağlıklı bir şekilde belirlenmelidir. İşletmeler bazında kurallara uyulup uyulmadığı yetkili kurumlar tarafından ciddi bir şekilde denetlenmelidir. Denetim yetkisinin kimde olduğu açıkça belirtilerek herhangi bir yetki kargaşasına sebebiyet verilmemelidir. Denetim sonucunda eksikliklerinin giderilmesi muhakkak sağlanmalıdır. Yaptırımlar ciddi ve etkili olarak yapılmalıdır. Eğer yaptırımlar ciddi ve etkili olarak yapılsa ve tedbirleri zamanında alınsaydı Milas'taki 7 hemşehrimizi kaybetmemiz söz konusu olmayacaktı. Denetim sonucunda belirlenen eksiklikleri gidermeyen işletmelerin faaliyeti de muhakkak durdurulmalıdır. Burada tesise denizden su karıştığı, denizden karışan suyun metan gazı üretimini artırdığı ilgili odalar tarafından, bilirkişiler tarafından raporlarla mahkemeye bildirilmiş, maalesef herhangi bir tedbir alınmamıştır. Tabii ki bilmemiz gereken şudur: İnsan hayatı her şeyden önemli ve önceliklidir. Kurallara uyulduğu zaman, kazaların önemli ölçüde azalacağı muhakkaktır. Bu konuda, çalışanlar ile işletmecilerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi elbette ki bu sürecin en önemli boyutudur. İş kazaları ve iş kazalarına bağlı can ve mal kayıpları kader değildir. Yapılacak eğitim, alınacak tedbirlerle ciddi şekilde azaltılabilir. Milas'ta bu tedbirlerin alınmadığı ayan beyan ortadadır. Bunlar elimize ulaşan birçok bilgi, belge, mahkemeye ulaşan bilirkişi raporlarında açıkça belirtilmiştir.
Tabii ki bu tesisin bir başka özelliği de Türkiye'de özel sektör tarafından işletilen tek atık su arıtma tesisi olmasıdır. Kamu tarafından işletilen işletmelerde bugüne kadar bu manada çok ciddi bir felaket yaşanmamıştır çünkü kamu kurumları bu konuda, işletme konusunda daha çok tecrübeye sahip, daha birikimli ve personelini bu konuda daha çok eğitmektedir. Yani, bu da göstermektedir ki bize, tedbir alındığı zaman bu faciaların önlenmesi mümkündür.
Yine, son günlerde, tabii ki çalışma şartlarıyla ilgili sorunlarla sadece işçiler karşılaşmamaktadır. İktidar, uyguladığı basiretsiz politikalar sonucunda kolluk kuvvetlerimizi de çok kötü şartlarda çalıştırmaktadır. Ülkemiz genelinde Gezi eylemleri sonucu başlayan protesto olaylarına müdahale için iktidar, kolluk kuvvetlerini uzun süre çalıştırmaktadır. Yoğun çalışma sebebiyle polislerimiz insani ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çekmektedir. Birçok polis memurumuz geçici görevle İstanbul ve diğer büyük şehirlerde görevlendirilmiş ve ağır şartlarda çalışmaktadırlar. Ortaya çıkan yönetim zafiyeti sonucu kolluk kuvvetlerimizin moral ve motivasyonu bozulmuştur. Başta İstanbul olmak üzere, birçok ilimizde kolluk kuvvetlerimizin izinlerinin kaldırılması da bu sıkıntıların üzerine tuz biber olmuştur. AKP iktidarı bir an önce ülkemizi normale döndürmeli ve kolluk kuvvetlerimiz üzerindeki süresiz çalışma baskısına da son vermelidir. Bu, toplum barışı için de son derece önemlidir.
Türkiye'de, tabii ki Milas'ta yaşanan iş kazası son iş kazası değildir, son iş kazası da olmayacaktır. Elbette burada gerekli tedbirlerin alınması lazım ama son günlerde basına intikal eden haberlerden anladığımıza göre son çıkartılan İş Güvenliği Yasası'nın da ertelenmesi gündemdedir. Gerçekten son çıkartılan İş Güvenliği Yasası'nda küçük işletmelere getirilen yükümlülükler ağır olmuştur. Burada bu küçük işletmelere yüklenen yüklerin bir kısmının kamuya aktarılarak iş güvenliğiyle ilgili bundan sonra herhangi bir geri adım atılmaması da önem arz etmektedir -ki Sayın Başbakanla TESK yöneticilerinin yaptığı görüşmeden- Meclis kapanmadan bu konuda bir geri adım atılacağı da maalesef konuşulmaktadır. Bu yanlışa da bu yaşadığımız tecrübeden sonra düşülmemelidir. Bu tedbirlerin yeniden gözden geçirilerek, bundan sonra insanlarımızın hayatına mal olacak herhangi bir kazaya sebebiyet verilmemesi için gerekli tedbirleri hep birlikte almamız gerekmektedir” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.