• BIST 9129.9
  • Altın 2324.276
  • Dolar 32.361
  • Euro 34.9529
  • Muğla 9 °C
  • İzmir 16 °C
  • Aydın 13 °C
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 13 °C

FABRİKA AYARLARINA DÖNÜŞ

Zeki SARIHAN
Sol kesim, İstanbul Belediye Başkanlığının kazanılmasından çok memnun olmakla birlikte, seçim sürecinde Ekrem İmamoğlu’nun bazı söylemlerine eleştirileri de eksik etmiyor.
 
Eleştiriler, İmamoğlu’nun cuma namazına gitmesinden, görevine başlarken dua okutmasından başlayarak kadın ve erkekler için plajların ayrılması, belediye sosyal tesislerinde içki servisi yapılamayacağına kadar uzanıyor.
 
Bunları AKP’nin sağcılığına özenmek, oy alabilmek için dini kullanmak ve “Yeni sağcılık” gibi sıfatlarla eleştirenler var. Doğrusunu söylemek gerekirse onun İmamoğlu soyadının bile solculuk için faullü olduğunu, bir kısım dindarların sırf bu soyadından ötürü ona sempati duyduğunu düşünenler var.
Bu yadırgayışları neye yorumlamak gerek? İmamoğlu sağcıların elinden belediye başkanlığını almak için sağcılara mı özeniyor? O gerçekten dindar değil de takiye mi yapıyor?
 
YANLIŞ KURGU
 
Türkiye’de çağdaşlaşma ve demokratikleşme hareketlerinin başladığı Tanzimat ülkeye çok şey kazandırdı. Fakat yanlış bir saflaşmaya da neden oldu. Aşırı bir Batı hayranlığına kapılmış olan çevre, insanların konumunu belirleyecek olan tutumun yaşam tarzı olduğu görüşüne kapıldılar. Daha çok devlet bürokrasisi ve kentli okumuşlar üzerinde etkili olan bu anlayışa göre, yerli yaşam tarzından kurtularak Avrupai bir yaşam tarzını benimsemek ülkenin kurtuluşu için şarttı. Toprak rejimini yeniden düzenlemek, ağalığa ve tefeciliğe son vermek, geniş köylü ve işçi yığınlarını aşırı bir sömürüden kurtarmak onların programında yer almadı. Hatta bu sınıf, iktidardaki güçlerine dayanarak aldıkları önlemlerle servetlerden aslan payının kendilerine akmasını sağladılar.
 
Bu durumda, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan köylüler ve kent yoksulları, burjuva ideolojisinin etkisinden başarabildikleri kadar uzak kaldılar. Gerici olduklarından değil, bilgisiz olduklarından hiç değil, bu yaşam tarzının kendi refahlarına bir katkısı olmadığı için. Değil insanlar, hiçbir hayvan bile, kendisine iyilik eden birinin bu iyiliğine ilgisiz kalmaz.
 
İş, işgal edilmiş vatan topraklarını işgalcilerden kurtarmaya gelince, buna önderlik eden ve İstanbul’dan Anadolu’ya geçen aydınların işe Hacıbayram’da cuma namazı kılarak, dua ederek, bütün camilerde hatim indirterek işe başlamalarının, içki yasağı çıkarmalarının nedeni üzerinde durmak gerekir. Büyük Millet Meclisi’nin ilk çıkardığı yasanın hayvan vergisini İstanbul Meclisinde önerildiğinin aksine sekiz misline çıkarmayı reddedip eskisi gibi dört mislinde sabitlemesi, Kürt ve Türk halklarının demokrasi içinde birliğini teslim etmesi, Zonguldak kömür madeni tozlarını işçilerin satıp refahları için kullanması için yasa çıkarması, milli kurtuluşçu burjuvazi ile emekçileri aynı programda buluşturma çabasıdır.
 
İstilacılar yurttan kovulduktan sonra Batıcılar, bu yaklaşımı kötü bir anı olarak hatırladılar. Köprüler atılmış ve halkın karar alma mekanizmalarının ortadan kaldırıldığı şartlarda burjuvazi hem sömürü hem Batılılaşma yolunda doludizgin devam etmiştir.
And olsun ki Türkiye işçi ve köylüleri, kendi özgürlükleri ve refahları için atılmış hiçbir adıma ilgisiz kalmamıştır. Hatta halkın sınıf bilincine ulaşmış öncüleri, ellerini bağlayıp beklememişler, gerek siyasi partiler kurarak, gerek gövdeleriyle meydanlara çıkarak haklarını talep etmekten geri durmamışlar, fakat burjuvazi her seferinde onları ezmekte tereddüt etmemiştir.
 
TÜRKİYE’NİN FABRİKA AYARLARI
 
Türkiye, halkının büyük çoğunluğu inanç ve kültür olarak Müslüman’dır. Bu halk güvenlik içinde, özgür ve refah içinde yaşamak istiyor. Fabrika ayarı budur. Fakat bu ayar bozulmuş bulunuyordu ve yanlış olduğu kadar da tehlikeli bir bölünmeye neden oluyordu. İmamoğlu’nun tutumu aslında fabrika ayarlarına dönmenin başlangıcı sayılmasa bile, önemli bir dönemecidir. İmamoğlu bir imam, vaiz, Kur’an kursu hocası değildir. Öyle bile olsaydı, “Hak hukuk, adalet” peşinde koşsaydı, israfa ve yandaş kayırmacılığına cephe alsaydı, herkese eşit davranacak bir yaklaşıma sahip olsaydı, halkçılığa büyük katkı sağlamış olurdu.
 
Söyler misiniz bana, halk kitlelerinin gözünde şimdi kim daha iyi Müslüman’dır? Halk ve özgürlükleri ortadan kaldıran, devlet gücüyle millete ait olan serveti kendi aralarında bölüşen ve yandaşlara akıtan, iktidardan düşmemek için rakipleri hakkında her türlü yalanı ve iftirayı yapanlar mı, İmamoğlu’na İstanbul seçimlerini kazandıran politikaları üretenler mi?
 
31 Mart ve 23Haziran’la içine girdiğimiz dönem, bu bakımdan şimdiye kadar yaşadığımız politik mücadeleden farklıdır. Yeni bir döneme girdik ve fabrika ayarlarına dönüyoruz.
 
Korkmayınız, Müslümanlık ne bilimsel ve teknik ilerlemeye, ne özgür ve adalet içinde yaşamaya engeldir. Ferasetini kaybetmemiş olanların elinde bunları kolaylaştıran bir kültürün adı bile olabilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2003 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0252 412 2141